29.Bölüm

1.7K 100 2
                                    

''Şermin''

Şermin sessiz sessiz ağlıyor, kimseyle konuşmuyordu, kötü adam ona yemesi için bisküvi uzatsa bile kabul etmiyor omuz silkiyordu. Sonunda hava limanına ulaştılar, Şermin yavaşça indi arabadan, 8 tane siyah takım elbiseli kocaman adamlar arkada, Şermin ve baş kötü adam önde uçağın kalkmasına 4 dakika kala anonslar verilirken yetişmişlerdi ve hızlı adımlarla uçağa bindiler. Koltuklarını bulduktan sonra oturdular, Şermin yanına kimseyi oturtmadı, cam kenarına oturdu ve bir sıra önünde, arka dörtlüyü de bir sıra doldurmuştu kötü adamlar. Kaptan ve hostesler uyarılarını yaptıkdan sonra emniyet kemerleri bağlandıktan sonra Şermin için artık hiç bir umut kalmadıktan sonra uçak trübilansa girdi ve hızla havalandı. Şermin korkuyordu, içi sıkılıyordu. Karıştıracak telefonu da yoktu artık. 

Kars da hala kar vardı... Havalar soğuk gidiyordu. Şermin ve adamlar uçaktan indiler ve gelen siyah minibüse binip Çınar'ın evinin yolunu tuttular. Şermin buralardan gideli 10 sene oluyordu, 10 senede ne kadar çok değişmişti Kars, Kümbet camii, kocaman surlarla dolu kale... Ama kokusu aynıydı, her şehrin kendine özgü kokusu vardır ya, Kars'ın kokusu da hala aynı. Şermin bu naftalin kokulu şehri çok özlediğini hissetti, ağlamayı bıraktı ve iç çekti.

''Tarık''

Tarık, dosyaları yavaşça kapattı ve elini yüzüne sürüp, masadaki kalemle oynarken, Şermin'in gidişini gözünden bir er damla yaş akıtarak umursamamaya çalışıyordu, unutmaya çalışıyordu... Ansızın ağlayıveriyordu. Gözlerini kapatası gelmiyordu, kapatınca Şermin buradaymış gibi oluyordu, gitmemiş gibi... Yalan dünya! Dört mevsim de bir bahar oluyor... Şermin gidince kışa dönmüştü İstanbul. Ne Şermin Tarık'ın göz yaşlarından haberdar, ne Tarık' Şermin'in göz yaşlarından haberdar...

Damla damla akıyordu göz yaşları, cama düşen yağmur damlası gibi, koyu yeşil gözleri kıpkırmızı olmuştu. Tarık ne kadar umursamamaya çalışsa o kadar gözünden yaş akıyordu. Tarık bu duruma öfkeliydi, boğazına bir şeyler düğümleniyor, Tarık ilk defa insanların taşı kanadını kırmış güvercin gibi hissediyordu, şirkette, hatta koca İstanbul'da bir gölgesiyle kala kalmıştı Tarık, onun bile gitmesinden endişeliydi... 

Bu sessizliğin dramını bozacak telefonu çalıyordu, arayan babasıydı, Tarık gözlerini kırpıştırıp açtı telefonu: ''Efendim baba...'' diye. Erdem bey evine gelmişti, derhal Tarık'ın eve gelmesini istedi: ''Çabuk eve gel Tarık! Şermin ile ilgili, çok önemli.'' dedi üzgün bir ses tonuyla. Tarık endişelendi ve ayaklanıp ceketini alıp kulağında telefonuyla: ''Tamam, ben geliyorum.'' dedi ve çıktı odasından. Lale Tarık beyin odasından çıktığını görünce yanına koştu ve: ''Tarık bey! Nereye?'' dedi üzgün gözlerle. Tarık bom boş merdivene bakarak: ''Babam çağırdı, eve gideceğim ben, siz buraları halledersiniz.'' dedi. Lale Tarık beyin yüzündeki üzüntüyü okuyabiliyordu: ''Şermin hanım gitti...'' diyebildi. Tarık: ''Ben de gideceğim.'' dedi kararlılıkla. Lale: ''Yoksa Kars'a gidip geri mi getireceksiniz Şermin Hanımı?'' dedi sevinçle. Tarık: ''O nereden çıktı?... Ben Kayseri'ye gideceğim...'' dedi. Lale başını üzüntüyle eğdi ve: ''Siz gurur yaparsanız hayat daha da çekilmez olacak, bu Şermin hanım içinde, sizin içinde geçerli.''  dedi. Tarık Lale'ye baktı ve kararsız çehresiyle merdivenleri indi. Asansörle aşağı inip arabasına bindi ve babasının evinin yolunu tuttu. 

Erdem bey küplere binmiş, eli belinde salonu arşınlıyordu. Koltukta oturan Saliha hanım Erdem beyi sakinleştirmeye çalışıyordu: '' Oturun artık Erdem bey...'' dedi umutla. Erdem bey öfkeyle: ''Ne oturacağım! Hesapta yoktu bu! Tarık efendi de arkasından gideceğine 'Git' demiş'!!! Allah'ım ben bu çocukla ne yapacağım?'' dedi. Saliha hanım: ''Olur gider, otur bakalım, böyle yaptıkça tansiyonunuz çıkacak.'' dedi. Erdem bey: ''Çıkmadı mı sanıyorsun hala? Kafamdan kaynar sular döktüler!''  dedi. Saliha hanım ayaklandı ki salon kapısından içeri girdiğini görünce endişeyle Erdem beye baktı. Tarık hızla içeri girdi ve gözlüklerini çıkartıp babasına yaklaştı. Erdem bey oğluna çatık kaşlarını gevşetmeye çalışarak baktı ve koltuğun üstünden bileti alıp Tarık'a uzatarak: ''Bu biletin Tarık efendi, gidip getir benim kızımı...'' dedi. Tarık bileti almadı ve: ''Bana mı düştü tasası? Kendi ayaklarıyla gitti, geri gel diye yalvaracak değilim!'' dedi. Erdem bey iyice sinirlendi :''Kendi gitmedi Tarık! Kızı zorla götürmüşler! Sordun mu Şermin'e neden gidiyorsun diye?! Miras için zorla evlendirecekler kızı!'' demesiyle yere eğilen Tarık'ın başı aniden kalktı ve gözleri vurulmuşçasına bakıyordu babasına... Yutkundu zorla ve geri adım atarak halıya bakıp: ''iyi... Ne yapayım?.'' dedi. Erdem bey oğlunun kollarından tutup sarstı ve: ''Eğer Şermin benim kızım olmazsa sana hakkımı helal etmem Tarık! Git getir onu!'' dedi. İşte! İşte Tarık'a bir bahane... Babasının hakkı onu gitmesine bahane olurdu. Tarık babasının gözlerini bakıp: ''Neden bu kadar çok istiyorsun?'' dedi. Erdem bey de Tarık'ın gözlerine baktı ve: ''Sen onu seviyorsun çünkü, o güldürdü senin gözlerini, kalbin kör mü!?...'' dedi. Tarık yüzünü anlamamış gibi ekşitip: ''pardon?'' dedi. Erdem bey: ''Sen bana söylesene asıl... Bütün bir ömrünü nerede kiminle geçireceksin Tarık?'' demesiyle Tarık'ın beyni error verdi (!): ''yarına çıkacağımız belli değil ki'' dedi.  Erdem bey oğlunun gözlerinde gözlüğü, ağzında misvak, boynunda tespiği görür gibi oldu, kafasını hayır anlamında salladı ve: ''anne baba rızasını almazsan Allah nasıl razı olsun senden Tarık? Hm? Söyle bakalım? Bir tek namaz kılmak mı? Bir tek Kur an okumak mı, okuduğun Kur'anı hayatına geçir hadi! Hadi geçir! '' dedi. Tarık derin bir nefes aldı ve: ''Tamam baba, gideceğim tamam...'' dedi ve babasının elinde hırpalanan bileti aldı babasına baktı, Erdem bey: ''Git ve getir benim gelinimi... Yanına adam alacaksan dışarıdalar, hava alanına da bıraksınlar seni...'' dedi. Tarık :''Gerek yok. Korkaklar adamlarla gezer. Ben giderim'' dedi ve artık evden ayrılmak istedi. Salon kapısından dışarı çıktı yine ve babasının arabasına binip hava alanına gitti. Erdem bey Yusuf'un numarasını mesaj attı: ''Bu numara Yusuf'un hava limanında seni bekliyorlar.'' diye.  Tarık limana vardığında Yusuf'u bu numaradan aradı: ''Alo. Yusuf ben geldim, neredesiniz?'' diye. Yusuf çalan telefonu cevapladı: ''Biz... A-8'e ilerliyoruz, orada buluşalım'' dedi. Tarık: ''Tamam işlemleri halledeyim geliyorum'' dedi, biletini kontrol ettirdikten sonra A-8'e doğru ilerledi ve Yusuf'u görür görmez daha büyük adımlarla yanlarına vardı. Yusuf'a selam vererek tokalaştı, O kaytan bıyıklı adam! Onun ne işi vardı burada? her neyse elini uzattı ve selamlaşarak tokalaştılar. Bulut ismini söyledi, Yusuf: ''Amcamızın çocukları'' diyerek tanıştırdı, Tarık güler gibi yapıp: ''Memnun oldum... Çok memnun oldum..'' dedi. Birden anons edildi: ''İstanbul-Kars uçağı havalanmak üzeredir, yolcularımızın uçağa binmesi rica olunur.'' diye, Yusuf kardeşçe tavırlarla Tarık'ın omzuna elini attı ve Zeliha, Zümrüt ve Bulut önde olmak üzere uçağa binmeye gittiler. 

MünzeviWhere stories live. Discover now