22.BÖLÜM

2.4K 130 33
                                    

''Tarık''

Tarık, umre arkadaşı Fatih ve Ali Rıza dedeyle Cidde semalarında, İstanbul yolunda Meal okuyup kendilerince İslami çizgiden çıkmadan yorumluyorlardı

Ops! Esta imagem não segue nossas diretrizes de conteúdo. Para continuar a publicação, tente removê-la ou carregar outra.

Tarık, umre arkadaşı Fatih ve Ali Rıza dedeyle Cidde semalarında, İstanbul yolunda Meal okuyup kendilerince İslami çizgiden çıkmadan yorumluyorlardı. Tarık Adiyat suresini kendi kendine defalarca okudu, ayetler hoşuna gidiyordu. Umre arkadaşı Fatih'de onlara yoldaşlık ediyordu, dönüş yolu bir az acıklıydı, kimse ayrılmak istemezdi ki o Sultan'ın (S.a.V.) dizinin dibinden.

Tarık birden uçağın küçücük penceresinden dışarıya daldı, henüz güneş batmamıştı, İkindinin ılık meltemleri ve kızıl ışık süzmeleri geçiyordu bulutların arasından. Gözleri dolacak gibi oldu, içinde huzurla karışık acı vardı, içi acıyordu ama bir yandan da huzur doluydu. Bilal Habeşi geldi aklına, öyle acıyordu içi. İçinin yanışı peygamberini örnek almak isteyip, daha bir arpa boyu yol kat edememiş olmasıydı, ama o böyleydi ve hiç bir şeyi değiştiremiyordu, yine herkesi kendi 'malıymış' gibi tepe tepe kullanmaktan vazgeçemiyordu, Tarık para gözdü ama zararsız olanlardan, yani o değersiz şeyleri paylaşmayı severdi, para onun için kazanılmaya değer ama elde tutmaya değmez bir nesneydi. Kibirli olması keza... Tarık'ın gözünden sessizce bir damla yaş düşüverdi, hemen eliyle sildi. Ben bu kibrimi nasıl yeneceğim diye kara kara düşünüyordu. Aklına bir çözüm geliyordu ama gururuna yediremiyordu bu çözümü de...

''Şermin''

Şerminler'in evinde çeyiz ve düğün hazırlıkları son sürat devam ediyordu, Yusuf ve Zeliha, Şermin ile gelinlik beğenmeye gitmişlerdi. Şermin nine ve Ayda hanım, evde çeyiz takımlarını hazırlıyorlardı, nikah tarihi alınmış, bir haftadan az kalmıştı... Yusuf ve Zeliha okula yürüyerek gitme mesafesinde bir ev almışlardı. Eşyaları da evleri gibi mütevaziydi, kaliteli ama mütevazi. Dilruba dahil herkes yoğun bir çalışma içindeydiler, hatta bu komşulara bile sarkmıştı, Kiraz Teyze, yan komşuları Meryem hanım, Ayşegül ablaları, hepsi bir işin ucundan tutarak destek oluyorlardı. Rüstem abinin kahvesi büyük olduğu için orayı düğün salonu gibi kullanacaklardı, bu yüzden Rüstem abi de çok çalıştı, gece gündüz durmadan, oda parfümü sıktı kahveye, sigara kokmaması için. Davetiye konusunda da, postacı Remzi abileri yardıma koştu, postaları dağıtırken bütün mahalleliye duyurmuştu düğünün tarihini yerini saatini. Zafer bey bu koşuşturmada Tarık'ın şirketine iş başvurusu için gitmişti, mimarlık için danışmıştı, Şermin de bu işlerle uğraştığı için şirkete girmesi kolay olmuştu.

Şermin Kars'daki küçük amcası Ozan'ı aradı ve Yusuf'un düğünün olacağını söyledi. Ozan bey buna çok sevindi ve gelmek istediğini söyledi. Şermin uzun süreden sonra Bulut abisini ve Ozan amcasını, Seher yengesini göreceği için çok mutluydu. Bu güzel haberi ninesine verdi, o da sevindi. Dilruba amcasını pek tanımıyordu, ablasıyla aralarında 8 yaş vardı, annesi vefat ettiğinde direk anneannesine verilmişti Eyüp gibi. Eyüp'ü dünyaya getirirken vefat eden kadıncağız daha 36 yaşındaydı. Eşi Derman kar küreme aracıyla kaza yapmış ve ölmüştü, çocuklarıyla kalmıştı ama o da 2 sene dayanabilmişti bu ayrılığa. Şermin geçmişiyle barışıktı, kadere rızası tamdı, ümidiyle hayata tutunmayı bilirdi, anneannesi öyle öğretmişti ona. Küçüklükten beri bunun içinde büyümüştü, annesi babası ölmüşse ne olmuş? O hala yaşıyor... Onlar içinde yaşıyor. Evet, bir eksiklik hissetse de, içi burkulsa bile o ümit etmeyi seviyordu. Bardağın dolu yanı ise anne ve babası belki de ona şefaatçi olacaktı.

MünzeviOnde histórias criam vida. Descubra agora