6.Bölüm

4.1K 173 8
                                    

''Tarık''

Tarık tekrar şirkete gitmiş ortalığı sırf Şermin'in inadına dağıtmıştı, tabii ki güvenlik ve hizmetlilerle bilgisayar oyunu oynadı, cips yediler gazoz içtiler. Çöpleri de büyük bir zevkle yere attılar.

Tarık emlakcıdan bir telefon aldı ve almak istediği evi bir başkasının tuttuğunu öğrendi. Yazık oldu doğrusu, o ev hem çok güzel hem işine yakın, hemde fiyatı iyiydi, e malum bu fiyata İstanbul'da ev bulmak çok zor. Tarık'ın canı yandı ama, ev aramaya tekrar devam etti. Sitede bir oyna bir bu yana gezerken kapı tıklatıldı ve açıldı gelen Erdem Beydi... Tarık bilgisayardan kafasını kaldırdı ve babasına tatlı tatlı tebessüm etti. Babası bu duruma pek alışkın değildi ve Erdem Beyde ister istemez tebessüm etti. Daha sonra yere oğlunun yanına oturdu ve: ''Oğlum... Kız kardeşine bir halini hatırını sorsan?...'' Tarık gülen yüz ifadesinden somurtan yüz ifadesine direkt geçiş yaparak umursamaz bir ses tonuyla: ''Neden? N'olmuş?'' Dedi... Babası: ''Sevgilisinden ayrılmış. Eve geldiğinde çok ağlıyormuş, görmedin mi sen?'' dedi. Tarık görmüştü aslında, görmüştü de... Umursamamıştı, çünkü o an boğazını doyurma çabasındaydı, elinde yemek tepsisiyle odasına çıkıyordu ki, birden üvey kardeşi Nuray ağlayarak hızlı adımlarla ve elinde göz yaşı mendilleriyle, salonun ortasından geçmişti, ama Tarık'ın önemliler listesindeki, midesi, en ön sırada olduğu için umursamadan odasına gitmişti. ''Gördüüüm... Ama ben ne bileyim sevgilisinden ayrıldığını. Hem 23 yaşında kız evlensin artık, ne sevgilisiymiş bu?'' dedi. Tarık resmen Anadolu diliyle 'kocaya verin gitsin!' dedi. Babası biricik kızını verebilecek mi bakalım? Tarık birden öyle söyleyince Erdem bey her ne kadar üvey evladı olsa da korkmuştu. Evden biri gidecek ha?... Erdem bey en çok buna üzülür. Erdem bey laf cambazlığıyla: ''Madem öyle sen evlen a çocuğum!! Allah Allah!'' dedi. Tarık gülerek: ''Ben evlenmesem de olur ayrı eve çıkarım, o zaman kurtulursun benden.'' dedi. Erdem bey oğlunun şakalaştığını biliyordu ama bu ayrı ev meselesi yine de onu tedirgin oluyordu. Erdem bey ''AAAh! Bir gitsen de sen de kurtulsan de mi eşşek herif!?'' diye Tarık'ın kafasına şakalaşarak vurdu. Tarık güldü ve: '' Ben sana bir şey diyeyim mi?'' Diye sordu Tarık. Erdem bey: ''De.'' Dedi. Tarık: ''Nuray baştan yanlış yaptı, ben sana deyivereyim.'' dedi. Erdem bey: ''O niye? Sen gibi sap sap dolaşsa mıydı ortada? Bir de erkek adam olacaksın, bir kızı kolundan tutup getiremez mi insan?'' Tarık ciddileşti bir az ve: ''O değil de... Baba ben ne öğrendim bir bilsen...'' dedi. Erdem bey merakla: ''Allah Aşkına ne öğrendin?'' dedi. Tarık: ''Haram sevdaya sevdalanırsan sevda sana haram olurmuş be baba!'' Dedi ve biri şu Tarık'ın kafasına takke, gözüne gözlük, boynuna tesbik versin! adam fena Thug life yaptı. Erdem bey bu sözden hiç bir şey anlamamıştı ve sordu: ''Oğlum ne diyorsun sen?'' diye. Tarık büyük bir zevkle ve mutlulukla babasına haram sevdaları anlattı: ''Bak, şimdi sen Saliha hanımla evlisin ya, evli değilde sevgili olsaydınız, helal daireden çıkmış olacaktınız. Helal dairede insanı bütün kötülüklerden koruyan bir kalkandır. Eğer bu daire olmasaydı şuan bir çok kızın hali malumun. Bir çok erkek onların saf duygularını kötüye kullanıyor, kadınlar böyle elem verici bir hale düşmemesi için var en çok ta bu daire. Erkek kendine güvenip ben ciddiyim dese bile fark etmez. Eğer ciddiysen sabredersin. Allah'da sana en temizinden en güzelinden saliha bir eş nasip eder. Biz insanları yaratan Allah olduğuna göre buna iman ettiğimize göre, biz insanların fıtratını bilen de fıtratına uygun olanı bilende O'dur! Kur'an'da bizim fıtratımıza uygun olanı seçmemize yardımcı olan bir REHBERDİR.Yani Arapça okumakta Meal okumakta çok önemli. bir de bunun fıtratımızda olan sevgi boyutu var. Bir sevgi duygusu için insanlar, kıskançlık duygusuyla, kızma duygusuyla, vicdan duygusuyla, meraklanma duygusuyla kendini parçalıyor. Bir sevgilin olsa, şimdi ne yedi? Şuan nerede? Kiminle? Ne yapıyor? Sürekli onu düşünüp kendini mahvadeceksin. Sırf bir sevgi duygusu için bunu kendine reva göreceksin. Eşin olsa öyle mi? Her zaman yanında. Ne senden başkasına gözü kayıyor?, ne de bir başkası ona nazar edebiliyor. Bu güven içerisinde de otomatikmen muhabbet ve sevgi ortaya çıkıyor bir çok evlilik ise maalesef 'aldatma' ya da aldattı zannetme vakalarından dolayı kötü bir şekilde bitiyor..'' Tarık işi çözmüştü ama, bu devir de nereden bulacaktı saliha bir eş. Evlenesi yok ta ondan bulmuyordu. Yoksa babası ona gelini çoktan hazır etmişti... Erdem bey bunları öğrenen oğluyla gurur duydu ama, bunları ona Erdem bey öğretmedi. Bu yüzden kendinden utandı. Oğluna döndü tekrar: ''Nuray'ın yanına benim hatırım için bir git. Sen anlarsın onun dilinden.'' dedi. Tarık çattı kaşlarını ve: '' Ben ne bileyim onun dilini!? Ne diyeceğim?'' dedi: Erdem kızarak: ''En azından bir gidiversen ölür müsün be mübarek!!'' Dedi. Ve Tarık oflayarak kalktı, Nuray'ın pembelere bezeli, tüylerle kaplı odasına gitti ki, mor ve pembenin tatlılığına karşın, Odada adeta cenaze merasimi vardı. Nuray Odasının ortasındaki mor yatağın üstüne oturmuş bir güzel hıçkıra hıçkıra ağlıyordu, arkadaşları da onun etrafını sarmış teselli etmeye çalışıyordu. Kapı açıktı bu yüzden sadece kapıyı tıklatarak içeri girdi Tarık. Ve mor yatağa yaklaştı: ''Selamün aleyküm.'' dedi.. Nuray şöyle bir kafasını kaldırdı. Bu üvey abisiydi. ''Oturabilir miyim?'' Diye izin istedi Tarık. Nuray da başını sallayarak izin verdi. Tarık söze girdi. Tıpkı bir abi gibi: ''Sen onu çok seviyor musun gerçekten?'' diye sordu, Nuray'ın arkadaşları onları odada yalnız bıraktı. Nuray göz yaşlarını silerek:'' Evet...'' Dedi. Tarık ne yapılması gerektiğini iyi biliyordu. ''Biliyor musun?, Bende öz annemi çok seviyordum. O da beni terk etti. Başka bir erkeğin parası için gitti. Tıpkı senin gibi hissettim. Başta hiç anlayamamıştım, geri gelir sandım, ama gelmeyeceğini 14 yaşımdayken anladım. Ne yaparsa yapsın ben onu unutamıyorum. O ne kadar sahtekar, iki yüzlü bencil olursa olsun! Ben onu unutamadım, gelse yine onu severim. Ama gerçek şu ki, o beni sevmiyor. Bunun için bazen avunacağın çarelere başvurman gerekir. Böyle oturup o bencil Zaat için göz yaşı dökmen senin zararına olur, ben bunu öğrendim. O şuan senin ağladığını düşünmeyecek kadar eğleniyor. Kendimden biliyorum. Kafanı dağıtman gerek bir az. Ve canın buralardan gitmek istiyor değil mi?'' dedi. Nuray sanki ilacın adı söylenmiş gibi başını aniden kaldırdı ve: ''Evet'' dedi. Tarık oturduğu yerden kalktı: ''Gel benimle...'' Dedi. Ve aşağı inip onu kış bahçesine götürdü, boydan camlı olan balkondan, dışarıdaki güzel kar manzarası tatlı mı tatlı görünüyordu. Tarık Nuray'a burada bekle diyerek mutfağa gitti. Ve makineyle iki dakika da sıcak sütlü çikolata yaptı ve kupalara doldurdu. tepsiye koydu ve kış bahçesine gitti. Masanın üstüne koydu ve kendide sandalyeye oturdu, sarı lacivertli kupayı içmek için eline aldı. Nuray'a: ''Otursana abiciğim! İç bakayım şunu için ısınsın!'' dedi. Nuray ister istemez oturdu ve eline kupayı aldı. Aklına sevdiği geldikçe ağlıyordu. Tarık'ta: ''Getirme artık onu aklına! Ne dedim ben! Düşünme onu!'' Nuray bir iki dakika susup tekrar ağlıyordu. Tarık abilik yapmaya çalışıyordu. Dışarıda kar tıpır tıpır, lapa lapa yağıyordu. Saat yediye geliyordu. Kar diz boyu olmuştu. Çok güzeldi Anadolu, bembeyaz gelinlik giymişti. Tarık düşünürken düşünürken sonunda çikolatalı sütünü bitirdi. Nuray'da bitirdi. Tarık Nuray'ın kolundan tutup, raylı pencereyi açtı ve dışarı çıkardı. Nuray'ın kafasına hızla kartopu attı. Tekrar attı, tekrar attı. Nuray hiç umursamıyordu, hep ağlıyordu. Hüngür hüngür ağlıyordu. En sonunda Tarık'a sinir oldu ve eline topladığı toplayamadığı bütün karları Tarık'a fırlatmaya başlamıştı. Bir yandan bağırarak ağlıyordu bir yandan Tarık'a kar topu fırlatıyordu. İkisi de montlarını giymemişti ve dahası pantuflarla çıkmışlardı dışarı... Saliha hanım pencereden bu bağrış çığırış ne diye bakmıştı ki, oğlu ve kızı yarı çıplak kar topu oynuyordu, Saliha hanım sinirlendi, portmantoya koştu ve kendine de çocuklarına da bot ve kaban aldı. Dışarı çıktı, ve iki şımarık çocuk gibi soğukta kartopu oynayan Tarık ve Nuray'a Montlarını ve botlarını giydirmeye çalışıyordu ki, kar topundan biri Saliha hanıma denk geldi. Saliha hanım iyice sinirlendi ve elindeki mont ve botları yere attığı gibi çocuklara kar topu fırlatmaya başladı, kolundaki altın bilezikler ona engel oluyordu, çıkarttı ve kabanının fermuarlı cebine güzelce koydu. Sonra tekrar çocuklara kar topu fırlatmaya başladı. Çocuklar yorulmuştu en sonunda ve kabanlarını montlarını alıp eve girmişlerdi. Hemen şöminenin yanına gittiler ve ellerini ayaklarını ısıttılar. Salondan hiçbir ses gelmediği için eğlenceyi kaçıran Erdem bey olan bitenden habersizce: ''Ne oldu size böyle, belediye yoldaki karları kürürken üstünüze atmış gibi görünüyor'' Dedi gülerek. Tarık cevapladı: ''Bu delinin zoru uğruna hastalanacağım be! Sevgilisine sinir olmuş benden aldı hıncını!'' Nuray abisine ne kadar teşekkür etse azdı. Sevdiğini unutturmuştu. Artık ağlamıyor, gülüyordu. Bütün arkadaşları gitmiş abisi kalmıştı. Sevgilisi bile gitmişti abisi kalmıştı. Nuray abisini yeni tanımıştı. Eskiden Tarık hakkında çok farklı düşünüyordu, şimdi ise abisi olduğunu anlamıştı. Tarık çok neşeli biriydi, hayat ne olursa olsun umursamazdı, içi acısa da umursamazdı. Nasılsa geçici olduğunu da anlamıştı. Misafirdi zaten. Doğrusu Cennetteki köşkleri düşünmeden edemiyordu. En çokta baba ve bir çok yönden rol model aldığı peygamberimizi görmek istiyordu, doya doya baba diye sarılmak istiyordu. Bu yüzden adımını atarken bile düşünüyordu, Benim Peygamberim nasıl adım atardı? diye düşünüyordu. Niyeti artık öyle temizdi ki, bir çocuğun kalbi vardı artık onda...

MünzeviWhere stories live. Discover now