28.Bölüm

1.7K 109 12
                                    

''Nehir''

Salı günü Aytemiz holdingin yönetim katı her zaman ki gibi yoğun bir günündeydi. Herkes etrafta bir işle uğraşıyor, kağıtlar, dosyalar, dergiler, kalemler havada uçuşuyordu. Yavaş yavaş Adnan beyin odasına girdiğimizde, düşünceli bir baba görüyoruz. Kızı için elinden ne gelirse yapmak isteyen ama kızını kendinden uzaklaştıran... Nehir kimsenin yardımını istemiyordu, öfkeli deseler, hala vicdanı bir köşelerde, ömrü tükenmek üzere olan bir nergis gibiydi koku var ama görüntü yok... Dün olanlardan dolayı Nehir'in şirkete gelmesini istememişti babası.

Nehir'in canı sıkılıyordu evde. Malikane gibi evin bahçesinde kocaman bir ağaç vardı, Nehir odasından o ağacı gözüne kestirdi. Önüne gelen bukle kızıl saçlarını üfleyerek geri attı ve dolabından bahçıvan pantolonu ve pembe çizgili uzun kollu t-shirt  giydi ve hoplaya zıplaya aşağı indi, upuzun bukleli saçları rüzgarda dans ettikçe daha çok kibirleniyordu. Dünyanın en güzeli oymuş gibi davranır. Dışarıya o gözüne kestirdiği ağacın yanına gidiyordu ki  yolda gördüğü bahçıvandan kalın bir ip istedi. Bahçıvan merakla sordu: ''Nehir hanımcığım, ne yapacaksınız ki siz iple?'' diye bir yandan endişeliydi. Nehir yok artık diyerek kafasını yana eğdi ve: ''Bir de tahta istiyorum, salıncak kuracağım!'' dedi elini beline koyarak. Bahçıvan güldü ve: ''Hemen getiriyorum Nehir hanım.'' diyerek işini yarıda bıraktı da garaja ip ile salıncaklık tahta bulmaya gitti, en sonun da bir tahta ve ip bulmuştu, tahtayı ipe göre matkapla deldi dört yanından ve aceleyle Nehir'in yanına gitti ve: ''Buyurun hanımım, başka bir şey isterseniz buradayım.'' diyerek işine koyulacaktı ki Nehir: ''Sultan hanım bana bir meyve suyu getirsin! Tavşanlarımı da bahçeye salsın, nefes alsın hayvancağızlar.'' dedi. Bahçıvan hizmetli Sultan hanımı bulmaya giderek: ''Baş üstüne'' dedi. Nehir salıncağını kurmak için ipi dala attı. Bir ucundan tahtayı geçirdi ve öbür ucunu  da attı dala. Daha sonra kalan 2 delikten geçirdi ipi ve düğüm attı sıkıca, bindi ve düğümleri sıkıştırdı. Uykusu olsa da uyumak istemiyordu. Sultan hanımın getirdiği içeceği içti ve tepsiyle birlikte kenara koydu, dışarı çıkan Nehir'in rengarenk tavşanları, Nehir'i mutlu edebilen tek şeydi. Aklına radyosu geldi, radyosunu getirmesini istedi hizmetliden. Açma düğmesine bastı ve ses açtı, radyo tevafuken denk gelmişti, Diyanet radyo çalıyordu. Şermin kulak kabarttı, şiirlerle tevazuu ve merhameti anlatıyordu sunucu. 

Nergis hanım da kızını salıncakta görünce mutlu oldu. Bu yumuşadığını gösteriyordu...

Adnan bey yoğun iş temposundan sıyrılıp nihayet öğle yemeğine geçebilmişti. Karnım aç mı tok mu demeden, kız kardeşinin eşi doktor Erdem Göksu'yu aradı. Hukukları olduğu için, Erdem bey ona en yakın doktor gelmişti, sebebi ise Nehir'in kabuslarıydı: ''Alo... Erdem hocam... Nasılsınız?'' dedi. Erdem bey de yemeğe çıkmıştı nihayet kafeteryadaydı. Telefonunu açtı ve konuştu: ''Çok şükür siz nasılsınız?'' dedi. Adnan bey uzatmak istemedi malum öğle yemeği: ''İyi diyelim iyi olsun abi...'' dedi. Erdem bir hal olduğundan emindi sordu: ''Bir yaramazlık yok inşAllah...'' dedi. Adnan bey üzgün olsa da belli etmemeye çalışarak: ''Yok... Çok şükür. Neyse ben seni bir arkadaşım için aramıştım da... Çocuğu için psikolog arıyordu, senin bildiğin tavsiye edebileceğin iyi biri vardır diye aradım.'' dedi. Erdem beyin aklına psikolog der demez, Şermin gelirdi: ''Hayırdır geçmiş olsun, var... Sen mesajla adresi at, ben onu oraya yollayayım.'' dedi. Adnan sevindi ve: ''Oh... Çok sevinecek arkadaşım. Sağ ol, yalnız ben adresi bilmiyorum, bir yerde buluşsak da ben arkadaşımı oraya getirsem.'' dedi. Erdem bey: ''olur olur, o zaman sen köprü olursun, ben senin numaranı veririm. Tamam.'' dedi. Adnan bey gülümsemeyle: ''Sağ ol abi... Haber bekleyeceğim. İyi günler...'' dedi. Erdem bey: ''Rica ederim ne demek...'' dedi. Ve kapattılar telefonu. Adnan bey kızının kabuslarını kimsenin duymasını istemiyordu. Bu gizli kalmalıydı, Nehir için...

MünzeviWhere stories live. Discover now