1.Bölüm: Kan

Comincia dall'inizio
                                    

Kulübeye döndüm, sarı montumu ve telefonumu aldım. Silahı ve bıçağı da aldım, çıkarken benzin döktüm. Kapıya yaklaşmadan, bir kibrit yaktım. Kayığın açılmasını ve kulübenin alevler içinde kalmasını izlerken, sessizce geriye doğru ilerledim. Güneş daha da yükselmişti, saat 8 falan olmalıydı. Gölün derin olan kısmına gelince, cesedi aşağı attım, içinde silah ve bıçakla.

Bugünkü bilmem kaçıncı sigaramı yaktım ve yavaşça içime çektim; üstüm sigara, kan ve ter kokuyordu. Garip bir karışımdı.

Kayığın içinde öylece, gölün orta yerinde, elimde bir sigara ve yorgun gözlerle yanan kulübeyi izlerken, bir çift göz fark ettim. Terk edilmiş kulübenin hemen yanında, siyahlar içinde bir adam vardı. Bal rengindeki keskin gözleri her hareketimi izliyordu.

Uzun süre adamın yüzüne baktım. Açık kahverengi dağınık saçlarına, keskin ve belirgin yüz hatlarına, güçlü çenesine, bal rengi gözlerine, düzgün burnuna, yine keskin bakışlarına. Simsiyah giyinmişti, botları bile siyahtı. Boynunda, sol kulağının yakınında ufak da olsa fark edilecek bir ben vardı. Detaylara benim kadar takılan bir insanda, ilk dikkatimi çeken o ufak beni olmuştu. Sol kulağında bir de yine siyah halka bir küpe gözüme çarpmıştı. Uzun boyluydu, benden uzun olduğunu anlamıştım. Beni ne kadar zamandır izliyordu?

Adam, ben ona baktığım sırada, arkasını döndü ve ormana girdi. Kahretsin. Kesin hepsini görmüştü.

Kayığı kenara getirdim ve indim, iner inmez arkasından koştum. Ancak hiçbir şey yoktu. Orman sessiz ve sakindi, hiçbir şey yoktu, bir hareket bile.

"Ah!" dedim yavaş bir sesle. Geri baktım, etrafıma baktım. Yoktu. Nereye kaybolmuştu?

Dudağımı ısırdım ve sarı montumu boğazıma kadar çekip sakinleşmeye çalışarak yavaşça yürümeye başladım. Ormanı geçmem, üvey ablam Esra'yı bulmam ve şirkete gitmem gerekiyordu.

Kaan Alsoy. Ünlü Alsoy şirketinin sahibi, Alsoy'ların şımarık oğlu. Adam, ben orda çalışmaya başladığımdan beri beni gözleriyle ve sözleriyle taciz etmişti. İki çocuğu ve hali hazırda bir karısı varken. Bununla da kalmamıştı. Her ay, beni farklı bir şeyle tehdit ediyordu; şirket yemeği çıkışında ablam Esra'yı görmesiyle beni Esra üzerinden tehdit etmesinden bıkmıştım.

En sonunda olmuştu. Aylardır bu sapıktan tehdit almamın cezasını, beni kulübemde yakalamasıyla vermiştim. Kafasını benimle bozmuş bir adamdı ve ne istediği gayet açıktı. Bunu ona vereceğimi sanarak ne kadar aptal olduğunu göstermişti.

Öldürmek istememiştim. Öldürmeyi bırakalı birkaç yıl oluyordu. Bu geri zekalı adam yüzünden yeminimi bozmuştum. Bana saldırmaya çalışınca bıçaklamıştım, ancak şerefsiz ciddi anlamda dayanıklı çıkmıştı. Son çare olarak, boğuştuğumuz sırada kafasına kurşunu sıkmıştım. Hem de çenesinin altından. Yaptığım en kötü cinayet olmuştu.

Her gün birini öldüren biri değilim elbette. İlk kez birini öldürdüğümde 17 yaşındaydım, komşumuzun daveti üzerine İzmir'deki yazlığında kalmaya gitmiştik, komşumuzun oğlu da yurtdışından yeni gelmiş olmasına rağmen, bizimle gelmek için oldukça ısrarlı bir tavır sergilemişti. Oğlu Oğuz, o sıralarda 20 yaşındaydı. Ve o sıralar babam, üvey annem ve annem hala hayattaydı.

Oğuz, geceleri beni rahatsız etmeye başlamıştı. Sapıkça hareketler yapıyordu, birine bir şey söylemeye karar verdiğimde de, sol koluma bıçakla çizikler çekiyordu. Böyle böyle yaparak, bir hafta boyunca her gece bana dokunmasına izin verdim. Bana sahip olmuyordu, sadece dokunuyordu. Kimseye bir şey söyleyemiyordum, söylemeye çalışsam bıçak izlerim her geçen gün artıyordu. Oğuz, bir süre sonra kimseye bir şey söylemesem bile, sırf zevk aldığı için beni kanatmaya başladı; birden kolumda bir çizik açıyor ve zevkle kanamasını izliyordu. Sadece yüzüme hiçbir zaman dokunmamıştı, nedenini sorduğumda da "Güzelliğinin bozulmasını istemiyorum." demişti.

Ben güzel olduğumu sanmıyordum, ancak çoğu kişi beni güzel buluyordu. Yani, ben Esra gibi güzel değildim. Esra, benim turuncu saçlarım ve yazın çoğalan iğrenç çillerimin yanında, bir civciv kadar sarıydı. Uğruna ölünesi deniz mavisi gözlere sahipti ve benden daha güzel bir fiziği vardı. Benimse boyum ondan daha uzundu, bu durum her zaman Esra'nın kusursuzluğuna laf atmama yardım etmişti.

İlk kurbanım böylece Oğuz olmuştu. Birkaç hafta sonra, bana hiçbir zaman tecavüz etmemesine rağmen, daha fazla bana dokunmasına dayanamamıştım ve onu boğmuştum. Boğulup ellerimin altında çırpınmasını izlemiştim. Öldükten sonra bile, bana yaptığı gibi ben de onun kollarında bıçakla izler açtım ve oturup izledim. İşin garip tarafı, bunu yapmak benim de hoşuma gitmişti.

Beni Kaan Alsoy'u öldürdüğüm zamana geri döndüren şey, elimdeki sönen sigara olmuştu. Sigarayı yere atıp ayağımla çiğnedim. Kaan Alsoy'u öldürdüğüme de zerre kadar pişman değildim ancak beni endişelendiren o adamdı. Beni görmüştü. Ve ben o adamı, hayatım boyunca ilk kez görmüştüm.

Ormandan çıktığımda, öğlen olmuştu. Şubat ayında olmamıza rağmen tuhaf bir güneş vardı, sıcak ve parlak. Gözlerimi kıstım, güneşten nefret ederdim.

Bir taksi çağırdım ve sonunda, hafif kan olmuş telefonumu açtım. Peçeteyle arka kısmını silerken Esra'yı aradım. Kirli peçeteyi cebime sıkıştırdım.

"Arya?" Esra'nın iç çektiğini duydum. "Tanrı'ya şükür. Polisi arayacaktım."

"Saçmalama." Gülümsedim. "Neredesin? Sana geliyordum."

"Gel." dedi, "Hakan geç saate kadar çalışacak. Özledim zaten seni."

"Tamam, görüşürüz." Telefonu kapattım ve camdan denize baktım. Dışarıda fazla neşeli bir hava vardı.

Esra'nın yalısına geldiğimde, telefonla konuşmamızın üstünden neredeyse iki saat geçmişti. Kapıyı çaldım ve içeri girdim, bembeyaz evin güzel kokan merdivenlerinden çıkıp terasa geldim.

"Sence bebeğe zararlı değil mi?" dedim gülerek. Esra'ya sarıldım ve karnını gösterdim. "Terasa çıkman falan?"

"Güneş ışığından faydalanıyorum." Bana harika bir şekilde gülümsedi. "Otursana, senin için hazırlattım."

Masaya baktım, inanılmaz güzeldi. Oturdum ve Esra'nın hazırlattığı enfes yemekleri yerken, ne kadar acıkmış olduğumu düşünüyordum.

Birkaç saat sonra, güneş battığında ve biz salonda kahve içtiğimiz sırada, kapı çaldı. Birkaç dakika içinde hizmetçi odaya gelerek, "Esra Hanım." dedi. Sonra bana baktı. "Arya Hanım. Polisler sizi görmek istiyor."

Beynimden hızlıca bir küfür geçerken, Esra endişeli gözlerle bana baktı. "Neden?"

"Bilmiyorum. Bir şey yoktur." Gülümsedim ve ayağa kalktım. Kahretsin. Kesin beni gören adam ihbar etmiş olmalıydı.

Esra da yavaşça kalktı, aşağı kata indik. Polisi karşımda gördüm, arabası hemen dış kapının arkasındaydı. "Buyurun?" dedi Esra.

"Arya Çelebi siz misiniz?" dedi adam gayet sakin bir şekilde Esra'ya bakarak.

"Benim." dedim sakince. "Bir şey mi oldu?"

"Bizimle emniyete kadar gelmeniz gerekiyor." dedi adam, dışarıdaki arabayı göstererek.

Esra, "Gerekçe nedir?" dedi sertçe. Esra'ya döndüm ve "Sakin ol." dedim. "Hemen gidip geleceğim."

"Ben de geliyorum."

Her ne kadar dil döksemde, Esra da benimle emniyete kadar geldi. Aklımdaki bütün planlar bir bir sıralanmıştı. Polis arabasındayken kaçmanın bir yolunu düşünüyordum.

Siyahı Öldürmek (TAMAMLANDI.)Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora