16. Bölüm İlk Kurşun

En başından başla
                                    

"Geldik!"

Sözü arabayı doldururken tepki veremedi. Biliyordu görüyordu ama bilmek görmek istemiyordu. Nefesinden cam buharlaşırken elini cama değdirdi. Nedensiz kaldı öyle. Başını çevirip ifadesiz yeşillere baktı acı dolu. Bir şey söylemek istedi ama yapamadı. Eli emniyet kemerini buldu takatsiz, dermansız.

Açamıyordu. Sanki sıkışmıştı belki de elindeki dermansızlıktan. Zorladı, zorladı... Tekrar açmak için titreyen elleriyle tutarken elinin üzerindeki ele baktı. Başını kaldırdı; soğuk yeşiller bu kez elinin üzerindeydi ama elleri üşümüyordu. Emniyet kemerinin açılma sesinden sonra o adamın gözlerine baktı ama o gözler bu kez gözlerini bulmadı. Bekledi. Yok o gözler şu an dikkatle karşıya bakıyordu. Sessiz tepkisiz heykel gibi.

"Teşekkür ederim."

Gözlerle buluşmasa da gözleri, ettiği teşekkürle o adamın tek kaşını kaldırıp kendine dönmesiyle soğuk bakışlara içten teşekkür etti. Sözlerden başka gözler de girmişti devreye. Teşekkür dolu bakışları için karşılığında bu kez çok kısa bir şaşkınlık geçti. Belki bir kaç saniye belki de daha az. Bu kez kendisi tepkisizdi. Kapıyı yavaşça açıp dışarı adımını attığında yere yığılmamak için arabadan tuttu.

Adımlarını atarken ağır ağır, ambulansın siren sesini ve uğuldamalarını bir arada duyunca anlamayan gözlerle etrafına baktı. Üzerine gelen ambulansa anlamsız bakıyordu. Niye üzerine geliyordu ki? İnsanların "çekil oradan!" diye bağırmalarına tepki veremeden duyduğu çığlık sesleri artmaya başladı. Ambulans iyice yanına gelince tepkisiz bakarken kolundan  tutulup çekilmesiyle savrulurken, acı fren sesi ve çığlıklar aynı anda yükseldi. Ne olduğunu anlamadan bakıyordu. Baktı bir daha etrafındaki kalabalığa. Herkes korku dolu gözlerle kendine bakıyordu. Sonra, kolunu tutan elin sahibine ve onun gözlerine baktı. Az önce kendine bakan insanların korku dolu gözleriyle karşılaşmıştı ama bu gözler korku dolu değil, soğuk yeşillerdi.

"Hanımefendi iyi misiniz?"

"Bayanın bir şeyi var mı?"

"Kızım dikkat etsene. Az kalsın ölüyordun."

Etraftan duyulan sesler gittikçe çoğalıyor ve birbirine karışıyordu. Ama kendisi hâlâ kolunu tutan kişiye bakıyordu. Şimdi o adam hayatını mı kurtarmıştı?

"Gözünün önüne baksan iyi edersin! Bir de seninle uğraşamam! Arabanın anahtarlarını al!"

Hande olanları yeni algılayıp  kendine gelirken Kerem'in konuşmalarına bir anlam veremedi. Uğraşmamak için hayat kurtarmak? Anahtarı alırken başını kaldırıp baktı. Hiç aklına gelmeyen şeyleri ardı ardına yapıyordu.

"Teşekkür ederim."

Kerem beklediği cevabı alamayınca bir an duraksayıp Hande'ye baktı. Bir şeyler söylemek istedi ama yapamadı. Belki de yapmak istemedi. Hareketleri, bakışları gibi anlamsız ve soğuk değildi. Hareketleri kararsız, bakışlarına zıt ve çelişkiliydi. Anahtarı bırakıp arkasına bakmadan çekip giderken Hande o gözden kaybolana kadar baktı.

Kendine gelip ayaklarını sürüyerek hastaneye girdi. Hiç sevmediği ilaç ve kalabalık insanların birbirine karışmış kokusunu duyduğunda birden eski günlerine döndü. Hastane ikinci evi gibi olmuştu. Babasının kucağında ağlayarak tepindiğini hatırladı. Babasının sarılıp:

"Peki güzel kızım. Söz veriyorum bu son olacak."

Sözlerini hatırladığında gözlerine yaşlar hücum etti. Tek sığınağı babasıydı. Kahramanı... Hiç yenilmeyen kimseden korkmayan en büyük, en kocaman baba kendinin babasıydı.

ESARET  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin