Kambur Kadın 3

16.6K 1.5K 81
                                    


Bir albüm, iki albüm derken üçüncü albüm albümdeki fotoğraflara bakmaya başladım. Her fotoğrafa uzun uzun bakıp o günü hatırlamaya çalışıyordum. Birden fotoğraflardan birinde dikkatimi bir şey çekti. Neredeyse albüm elimden düşüyordu. Annemin çektiğini hatırladığım fotoğrafta ben okul bahçesinde oynarken çekmişlerdi. Garip olan şey ben bahçede oynarken banklarda oturan ve benim oyun oynamamı izleyen kambur bir kadının da fotoğrafta çıkmasıydı. Onun bulunduğu kısım bulanık çıkmıştı ama yinede belli oluyordu. Belki de herhangi bir kadındı, fotoğrafta bir anlığına öyle çıkmıştı. Derken fotoğraflara daha dikkatlice bakmaya başladım. Ve beş atlı fotoğraftan sonra yedinci yaş günümde çekilen fotoğrafta evin balkonunda çocuklarla poz vermişken arkamızda yine kambur perim bulanık bir şekilde çıkmıştı. Lunapark fotoğrafına tekrar döndüm insanları dikkatlice inceledim. Evet, yine oradaydı bu kez çok uzaktan bana bakıyordu. Anıtkabir fotoğrafında da o vardı. Aslanlı yolun sağında vücudunun yarısı görünüyordu. Yirmi-otuz fotoğrafta o vardı. Hayatımın her anında zaten o varmış. Ve hep bir yerlerden beni seyretmiş.
"Ama neden?" Diyerek kendime soruyordum.
O gece hiç rüya görmedim; kâbuslarım azalmıştı. Sorulara cevap bulmak istiyordum ama önce yapacak birkaç işim vardı. Yıllar önce bana bakan Ali amca komadan çıkmıştı. Tekerlekli sandalyeye mahkûm olmuştu. Ben iyileştikten sonra onlarla tüm bağımı kesmiştim. Fatma teyze birkaç kez aramış görüşmek istemişti ama ben hep yanıtsız bırakmıştım. Malum oğulları hasta bedenimden haz alırken yüzlerine gülmem olanaksızdı. Ama ne olursa olsun Ali amca iyi birisiydi onu görmeliydim. Arayıp geleceğimi söylediğimde çok sevinmişlerdi. Telefonda Fatma ablanın sesi çok mutlu gelmişti. Evin kapısını çaldım, Fatma teyze hemen kapıyı açtı. Baştan aşağı onu süzdüğümde bayağı yıpranmış olduğunu gördüm. Ali amcanın durumu onu çok etkilemiş olmalıydı. İçeri tam girecekken benden birkaç yaş büyük saçı başı dağınık bir kız kapıya doğru geldi. Eli ağzındaydı. Yüzüme hiç bakmıyordu.

Yere bakarak "Sen içeri gir. Onları bırakmam bırakmam geçemezler." Diyordu hızlı bir şekilde.

Fatma teyze şaşırdığımı anlamıştı.
"Bu da kızım Eda, seni sabırsızlıkla bekliyordu. En son sen iki yaşındayken görmüştü ama seninle hala oyun oynadığı günü hatırlar. Değil mi kızım?"
Kızı: "Evet! Evet! Kırmızı etekli küçük kız, yaşlı cadı. Evet, kız ufak! Hahahaha!"
Engelli kızın anlamsızmış gibi kurduğu cümleler beni ürkütmeye yetmişti. Ali amcaya koşup sarıldım. Bir yandan da eğer o adi şerefsizle evde karşılarsam ne yapmam gerektiğini düşünüyordum.
"Acaba kafasında sandalyemi kırsam? Yoksa hiçbir şey yokmuş gibi mi yapsam?" Diyerek düşünüyordum.
Neyse ki evde kimse yoktu onunla karşılaşmak istemiyordum. Havadan sudan konuştuk. Yıllarca neler yaptığımı anlattım. Ali amca çok içerlemişti.
Bana üzgün gözlerle bakarak: "Ben seni kızım olarak aileme alacaktım. Baban iyi bir insandı, sen bir nevi onun emanetiydin. Ama sen, ben hasta yatarken iyileşip gittin. Ne aradın ne sordun. Oysa sen benim için ikinci yavrumdun. Bir Edam var, birde sen olacaktın." Dedi.
Bir anda beynime kaynar sular dökülmüş gibi hissettim.
"Tek çocuğunuz mu var?"
Fatma Teyze araya girdi. "Uzun yıllar çocuğumuz olmadı, sonra Allah bize bu meleği verdi." Dedi kapının önünde koruma gibi duran Eda'yı göstererek.
Peki ama o zaman bana tecavüz eden adam kimdi?
Bana: "Annem sana çok düşkün, senin için çok şey yaptı." Demişti.
Kimdi annesi? Yine soru işaretleri kafamı kurcalamaya başlamıştı.
"Kader işte kızım, birincide kurtuldum ikincisinde bacaklarım gitti ve kazalara aynı şey sebep oldu. Tabi senin canın daha çok yandı" Dedi Ali Amca.
"Aynı şey derken, yine at mı çıktı karşınıza?"
"Ne atı güzel yavrum? İlk kazada da ikincisinde de at falan görmedim. Kazadan sonra ölü at varmış yol kenarında, herkes at yüzünden oldu sanmış. Dün gibi hatırlıyorum yaşlı çirkin bir kadın tam yolun ortasına atladı."
Ali amcanın bunu söylemesinin ardından nefesim adeta gözlerimi yerinden çıkaracak gibi oldu.
Ali amca devam etti. "Yıllar sonra o Kambur pislik yine önüme çıktı. Frene bastım ama araba savruldu ve beni fırlattı."
O an kafamdaki sorular artarken birkaç hayati yanıt da kafamda canlandı. Demek kambur peri değil de, bir cadıymış ve ailemin ölümüne o sebep olmuş. Ben aklımdan bunları geçirirken Eda bana döndü ve " Cadı! " Diye bağırdı.

Evden çıkarken yüzüm kireç gibiydi. Son olarak bana çok iyi bakan ve sonra intihar eden hemşirenin ailesini görmeye gittim. İçimde bu intiharın da benimle alakalı bir şey olduğu hissi beliriyordu. Kedimi hemşirenin yakın bir arkadaşı olarak tanıttım. Yurt dışında olduğum için cenazeye katılamadığımı söyledim.
"Gülcan çok hayat doluydu. Nasıl oldu da böyle bir şey yaptı hiç anlamıyorum." Diyerek annesinin ağzını arıyordum.
"Ah! Kızım hiç sorma namazında niyazındaydı yavrum. Nişanlısı ile arası da çok iyiydi para sorunu da yoktu. Ama intihar etmeden yatalak bir kızcağıza bakıyordu, onu hep anlatırdı. Bir gece kıza bakma sırası ondaymış. Odadan ses gelmiş o da gitmiş bakmaya. Birde ne görsün? Yaşlı kambur bir kadın saçından bir tel koparıp kızın ağzından içeri atıyormuş. Başta 'Hayal gördüm sandım Anne' Dedi bana. Sonra birkaç gece daha aynı şeyleri görmüş. Kadın bir anda yok oluyormuş. Bir gün kızımı fark etmiş. Dönüp sinirli, bilmediği bir dilde bir şeyler söylemiş. Kızım bana olayı anlattı bir ay boyunca hep kâbus görmüş. Doktorlara ve hocalara götürdük ama bir çare bulunamadı. Bir sabah odasına girdiğimde odasında yoktu. Soğuk bir rüzgâr esintisi hissetmiştim sol tarafımda. Başımı sola çevirdiğimde ise pencerenin camı açıktı ve kendini aşağı atmıştı. Bir balık tezgâhının üzerine düşüp can vermişti." Dedi ve ağlamaya başladı gözü yaşlı anne.

Bende kendimi tutamayıp ağladım. İçimdeki öfke ve sinir ile evden ayrıldım. Yol boyu her şeyi kafamdan geçirdim. Erkek arkadaşım da çok ani gelişen bir kanserden ölmüştü. Evet, hatırlıyordum. Ölmeden önce son kez kusmuştu. Kusmuğun içinde de siyah siyah uzun kıllar vardı. Her şeyimi o almıştı elimden. Dedem ve nenemi de o öldürmüş olmalıydı. Onu ilk kez rüyamda gördüğümde üzerinde fişe takılı battaniye vardı ve pis pis gülüyordu. Yangın da elektrikli battaniyeden çıkmıştı. Sinirliydim onunla yüzleşmek istiyordum. Artık o benim için bir peri değil, cadıydı. Eve geldiğimde akşam olmuştu. Gece yatağıma girdiğimde uyumakta zorluk çekiyordum. Her an bir yerlerden çıkmasını bekliyordum. Yavaş yavaş uykuya daldım. Rüyamda eski bir kulübe vardı. Kadının biri camdan dışarıya bakıyordu. Ben onu görüyordum ama o beni görmüyor gibiydi. Genç bir adamı izliyordu. Adam çok tanıdık geliyordu. Kulübenin içine girmek istedim. Kapı aralandı ve içerisi ölü hayvanlarla doluydu. Bir sürü ot, kemik ve At nalları her yere asılıydı. Özellikle ölü alabalıklar her yerde vardı.

Korkuyu Fısıldayan Hikayeler(KİTAP OLDU!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin