~39~

132K 9.9K 1.6K
                                    

Amari

Prensin çadırından çıktığımda muhafızlarla karşılaştım. Bana anlamlandıramadığım bakışlarını gönderiyorlardı. Bende onlara garip garip baktım ve beni bekleyen arkadaşlarımın yanına gittim.

Seth Meth ve Joha ayakta dikilmiş beni bekliyorlardı. Meth kollarını açtığında hiç çekinmeden girdim kolları arasına. Bana sıkıca sarılıp başımın üstüne bir öpücük kondurdu. "Bizi çok meraklandırdın, Prenses" dedi.

Başımı kaldırıp yüzüne baktım. "Özür dilerim." dediğimde bir kahkaha attı. "Hasta olduğun için neden özür diliyorsun." bilmiyordum. Endişelendirdiğim içindi belki de.

"Hey bırak kızı." dedi Joha. Meth ile gülümseyip ona döndük.

"Banada sarıl. Bende çok endişelendim." dedi.

"Gelin buraya." dedim Joha ve Seth'e de sarıldım.

Bu gün gruplara ayrılıp trol avımıza başlayacaktık. Gruplardaki kişi sayısı değişken olsada ben bizim ekiple birlikteydim. Elimize tutuşturulan haritaya göre ormanın içinde dağılmıştık.

Elimizde oklarımız yaylarımızı germiş bir halde dikkatle yürüyorduk ormanda. Seth yere eğilip inceleme yaptıktan sonra "Yakın zamanda buradan bir grup trol geçmiş dedi." bu iyi haberdi. Onları yakalamak daha doğrusu öldürmek adına fırsatımız olacaktı.

Özellikle o gece yaptıkları baskının intikamını almayı planlıyorduk.

Ben kılıç yada ok kullanmadan da onların işini bitirebilecek güce sahiptim. Buraya geldim geleli güçlerimi kendime bile göstermiyordum. Ortalık sakinken çocuklarla konuşmaya başladım.

"Siz elf taşlarını nasıl kullanılacağınızı biliyor musunuz?" elimdeki oku sırtımdaki ok çantasına bırakırken yayıda elimde tutuyordum.

"Aslına bakarsan o taşları kullanmak her kesin yapabileceği bir şey değil. Gerekli sihirli sözcüklerin öğrenilmesi gerekir." diye aydınlattı beni Meth.

"Ama ben sihirli söz falan bilmiyorum. İstiyorum ve oluyor." dedim.

Joha gülerken "Ah prenses hava atmayı kes. Demek ki siz soylularda durum farklı işliyor." dedi.

Soylu ,asil hatta bir prensestim. Kraliyet kanı damarlarımda akıyordu. Doğuştan gelmiş güçlerle donatılmıştım.

"Gücünün sınırı var mı prenses ?" diye sordu Seth. Bugün ilk defa konuşuyordu benimle.

Omuzlarımı silktim. "Bilmem sınırını zorlamadım hiç." dedim. Yürürken yaptığım yapabildiğim pek çok şey zihnimde canlandı. Düşününce gerçekten güçlü olduğumu fark ediyordum.

Mesela İlyada ile kavgalarımız ,onu öldürecek raddeye geldiğimde neden durduğum takıldı aklıma. Neden durmuştum ?Ölmeyi o kadar çok hak ettiği anda canını almaktan neden vaz geçmiştim? Bir şeyler eksikti anılarım da. Kaşlarımı çatmadan edemedim.

Kütüphane de araştırma yapıyordum. Troy ile iyi anlaştığım ve kandırıldığımın farkında olmadığım bir zamandı. Beynime bilgi yüklemesi yapmıştım. Ve işe yaramıştı. Ama sonuç olarak burnum da kanamıştı. O zaman başıma giren ağrı şuanki ağrıyla birdi. Birini görmüştüm kütüphanede, bana mendilini veren biri. Ama neden silik silikti bu anı? Sadece gözlerini hatırlıyordum. Siyahın en koyu tonundaki beni içine çeken gözleri. Gerisi beni zorluyordu. Bana ne olmuştu böyle? Kendi zihnimin içinde oluşmuş duvarlarla kapana sıkışmıştım.

Kaçak Prenses -Ateş-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin