~3~

234K 17.6K 2.5K
                                    

Amari
                        
                    
Benim için her şey ilk okulda, diğer çocuklardan farklı olduğumu keşfetmemle başladı. İşin kötü tarafı onlarda benim farklı olduğumun farkındaydılar.

Farklıydım ve bu değişmeyecek bir gerçekti. İstemeden ya da isteyerek ben yürüyen bir felakettim.

"Çevreniz de tuhaf olan birini göremiyorsanız eğer, tuhaf olan kişi sizsinizdir." derler. Bu sözün kanıtı olma niteliğini taşıyor olmam ise ilahi güçlerin bana bir oyunu olabilir.

Sebep olduğum ilk felaketten sonra annem bana sıkıca sarılmıştı. "Ben yanındayım. Her şey yoluna girecek, prensesim. " diye fısıldamıştı kulağıma. Beni her zaman prensesim diye sever.

Yeni okulumun ilk sabahı ise bir kolye takmıştı boynuma. "Sakın çıkarma. " diye tembihlemişti. Neden, diye sormuştum bende. "Daha normal olmak için ve onlara uyum sağlamak için. " demişti. Annemde normal olmadığımın farkındaydı. Dediğini yaptım ve kolyeyi asla boynumdan çıkarmadım. Bugüne kadar...

Dersin ve okulun bittiğini haber veren zil ile çoktan defterlerimi ve kalemlerimi içine doldurduğum çantamı omuzuma takıp hemen ayaklandım. Felsefe öğretmenim hatta diğer tüm öğretmenlerim, kaçar gibi çıkışlarıma alışkınlardı.

Dışarıya çıktığımda yağmur yağıyordu ve yanımda şemsiyem yoktu. Zaten şemsiye kullanmayı da sevmezdim. Yağmur suyunu tenimde hissetmeye ve saçlarımın ıslanmasına bayılırdım.

Okulun sınırlarından çıktığımda asfalt yolda koşmaya başladım. Gideceğim yeri planlamıştım. Beni kimsenin rahatsız edemeyeceği bir yere, gazetelerde büyük manşetlerle yayımlanan tren kazasının olduğu yere gidiyordum.

Terk edilmiş tren istasyonuna geldiğimde sebepsizce tedirgin oldum. Çevreme bakındım ancak benden başka kimse yok gibiydi. "Pekâlâ yapalım şu işi." diye kendime destek verdikten sonra çantamı çıkartıp bir köşeye bıraktım. Ceketimi ve diğer gereksiz yük olan ne varsa çıkardıktan sonra "Hazırım." dedim içimden ancak ne yapacağım ve neler yapabildiğim hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu.

Aklıma fantastik filmlerde gördüğüm sahneler geliyordu. Belki bir cadıydım. Sihirli güçlerim olabilirdi. Her istediğimi elde etmemi sağlayacak güçler... Ah bu harika olurdu.

Aklıma gelen diğer bir fikir ise okuduğum bir kitaptan geliyordu. Bir gölge avcısı olabilir miyim? Durun saçmaladım.

Vampir, kurt adam, cadı ya da düşmüş bir melek. Sanırım kafayı yemek üzereyim. Kafamın içindeki fısıltı şimdi ortaya çıksa ve benimle konuşsaydı çok iyi olurdu.

Fısıltı... Hayır, iç sesim deprem diye hatırlattı.

Peki hangisi deprem oluşturabilir? Bunun cevabına yoğunlaşmam gerektiğini bilsem de pek başarabiliyor olduğum söylenemezdi.

Belki de güçlerimi test etsem daha iyi olacaktı.

"Deprem. Deprem. Deprem..." dedim içimden. Gözlerim kapalı ellerim havada nasıl bir profil çizdiğimden emin olamasam da çabalıyordum. Kendimce.

En küçük bir sarsıntıyı hissedemezken sebepsizce hayal kırıklığına uğradım.

Yanılıyor olabilir miyim? İlk okulda sinir krizi geçirdiğim bir anda yerin titremesi ve sınıf camlarının parçalanarak üzerimize yağması nasıl benden kaynaklı olabilirdi ki? Tek yaralanmayan olduğun için olabilir ya da... Gözlerimi kapattığım anda camların parçalanma sesini duyuyor ve titrediğimi hatırlıyordum. Çığlıklar ve "Sen yaptın! Ucube!" şeklindeki bağırışlar tabi ki benim yaptığımı göstermezdi. Değil mi?

Kaçak Prenses -Ateş-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin