10. Bölüm İntizar

En başından başla
                                    

Ellerini beline koyup ayakta bir süre kaldı. Yapacak başka bir şeyi olmadığını anladığında kucağına alıp diğer tarafa geçirdi. Yorganı açtığı tarafa yatırdıktan sonra yorganı üzerine kapatırken Hande'nin titreyerek sayıkladığını duydu. İstemsiz oturup kulağını yaklaştırdı. Duyduğu sözleri anlamaya çalıştı. Duyduğu kırık dökük kelimeleri dinlerken biraz daha yaklaştı.

"Anne. Gitme."

Kerem duyduğu sözlerden sonra gözlerini kısıp Hande'nin yüzüne baktı. Hissiz donuk bakarken kalkmak için yaptığı hamle elinin tutulmasıyla yarım kaldı. Dikkatle eline bakarken çekmeye çalıştı ama Hande sımsıkı kavramıştı.

"Annem. Elimi bırakma."

Kerem elini tekrar çekmek istedi ama yine tutulunca bir süre öyle kaldı. Yatakta yatan kızın yüzünü incelemeye başladı. Dişleri titremekten birbirine vuruyordu. Saçları da ıslaktı. Elini hızla çekip  ayağa kalktı.

"Onu bana değil babana söyle!"

Sözü dudaklarından öfkeyle birlikte savrulurken hemen şöminenin yanına gidip içinde bulunan odunları tutuşturdu. Şöminenin başında çömelip yanan ateşe bakarken gözleri ona inat soğuk bir buz deniziydi. Yeşil gözlerine ateşin aksi düşerken o soğuk bakışları ateşi söndürecek gibi bakıyordu. Tek kaşını kaldırıp sayıklaması artan Hande'ye baktı. Dişlerini sıkarak ayağa kalktı. Yatağının yanındaki pencereye geldi. Dışarı bakan gözleri ifadesinden bir şey kaybetmemişti. Hande'nin sesi gittikçe yükselirken sayıklaması ağlamaklı bir hâl almaya başlamıştı ve bu çok sinir bozucuydu! O kız olmasaydı şimdi odasında çoktan yatıp uyumuştu! Lanet olsun! Kendini bu duruma getiren herkese her şeye lanet olsun! Deli gibi kısa adımlarla volta atarken gözü yerdeki gelinliğe çarptı. Gözlerini kısıp baktı, baktı. Düşündü ve...

Hızla gelinliğin yanına gidip aldığı gibi şöminenin başına geldi. Gelinliği şömineye atar atmaz önce azalan, sonra yükselen alevler gözlerinde aksederken ona zıt aynı soğuk bakışlar hakimdi. Gelinliğin saniyeler içinde erimesini izledi. Gelinlik tamamen yandığında ateşin hararetinden uçuşan cılız küllerine baktı. Aklına gelen şeyle hemen yere savrulan ayakkabılara baktı. İki ayakkabıyı da alıp ateşe attıktan sonra kırık beyaz ayakkabının ateşin kızıllığına uyum sağlayarak değişen rengine, sıcaklığına uyum sağlayan erimesine baktı. Tamamen yok olduğunu gördüğünde ateşe dalan gözlerini çekip ifadesiz bir şekilde yatağında yatan kıza baktı. Hâlâ sayıklıyordu. Yatağına geçip oturdu. Sayıklamasını duymamak için kulaklarını kapattı. Lanet olsun! Bu kız ne zaman susacaktı!? Sesini kessin ve yatsın! O kadar! Üzerini de değiştirmişti! Hem de önce hiç yapmadığı bir şeydi! Ya odada kalacak o kızı dinleyecek ya da çıkıp başka odaya geçecekti. Düşündüğü şeyle ellerini kulaklarından çekti ve kararını uygulamak en güzeliydi!

***

Yağışlı kasvetli gece ve o gecenin sabahına doğan güneş... Sanki dün yaşananların hiçbiri olmamıştı. Sanki dün gece hiç soğuk olmamış sanki şu an kahvaltı hazır olan teras can yakıcı olaylara şahit olmamıştı. Sanki her şey yerli yerinde duruyordu.

Hande halsiz gözlerini açıp baktı. Nereye baktığını bilmeden. Gözünü açtığını dahi fark etmiyordu. Gözlerini halsizce kapattı. Tekrar açtı ve karşısındaki gardropun aynasında kendini görünce tekrar kapattı. Neler olmuştu? Dünü hatırladı. Olaylar kesik kesik gözlerinin önüne gelirken gözlerini acıtırcasına sıktı. En son hatırladığı terasın korkuluklarından tutup...

Hemen gözlerini açıp deli gibi çarpan kalbinin üzerine elini koydu. Dün ailesinin yanından nasıl ayrıldığını, nikahı, gece yaşadıklarını düşündü. Üzerindeki kıyafet dikkatini çekince hatırlamaya çalıştı. Bunu ne zaman giymişti? Nasıl giymişti? En son üzerinde gelinlik görünümünde olan kefeni vardı. Şimdi o kefen üzerinde yoktu. Çıkarmaya çalıştığını ama çıkaramadığını hatırladı. Kafasında yaşadığı karmaşa tüm benliğini ele geçirirken arkasında hissettiği hareketlilikle gözlerini kırpmadan öyle kaldı. Ağzı açık nefes alırken duyduğu sesle rahatladığını hissetti.

ESARET  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin