"Hay Allah!" dedi babam, elini yavaşça alnına vurdu. "Dalgınlığıma gelmiş olmalı. Bu konuda beni uyardığın için teşekkür ederim küçük hanım."

"Rica ederim babacığım. Artık yaşlandığın için bazı şeyleri unutuyor olmalısın."

"Babaya yaşlı mı dedin sen bakayım?"

"Ne? Öyle değil mi? Saçların beyazlıyor artık."

Babam masadan kalktığında Didem'in küçük burnunu parmaklarının arasına alıp sıktı ve ellerini yıkamak için banyoya gitmeden önce "Büyümüş de küçülmüş," diye mırıldandı. Didem hiçbir zaman burnunun sıkılmasından hoşnut olmasa da o an, bütün dikkatini Hazar'a yöneltmiş olduğu için bunu çok fazla dert etmedi. Parmağıyla Hazar'ın yüzündeki benleri sayarken karşısında dünyanın en güzel insanı duruyormuş gibi bakıyordu gözleri adeta.

"Neye gülüyorsun bakayım sen?" diye sordu Hazar, saydığı her benin ardından küçük kahkahalar atıp duran kız kardeşime.

"Bir arkadaşımın dediğine göre tenindeki benleri sayarsan daha çok çıkarmış," diyerek Hazar'ın sorusunu yanıtladıktan hemen sonra üçüncü kez Hazar'ın benlerini saymaya başladı Didem, daha sonra ekledi: "Yarın kalktığında yüzünün her yeri ben olmuş olacak!"

"Bunu bana yapmış olamazsın!" dedi Hazar.

"Yaptım bile!"

"Ne yaptın küçük hanım?"

Babam lavabodan döndükten sonra yanımdaki yerine oturup Didem'in yanıtını bekledi.

"Hazar ağabeyin benlerini saydım. Bu da demek oluyor ki benleri çoğalacak ve bütün yüzünü kaplayacak; çünkü tam üç kez saydım," dedi Didem gülerek. Bunun üzerine Hazar kız kardeşime doğru döndü ve işaret parmağını kardeşimin çenesinin üzerine koyup "Şurada bir ben mi var?" diye sordu. Didem yüzünde ben olup olmadığı konusunda bir an tereddüt yaşar gibi olup gözlerini kocaman açtı. "Bir," diye saymaya başladı Hazar. "Bir de şurada var galiba. İki etti," diye devam etti. "Üç... Dört..."

"Ya Hazar ağabey!" diye bağırdı Didem. Hazar'ın elini tutup yüzünden çekti. "Benim yüzümde o kadar çok ben yok bir kerem! Kandırma beni!"

Hazar gülümsedi. Kardeşimin sarı saçlarını şöyle bir karıştırıp "Merak etme, yüzünde kaç tane ben olursa olsun sen yine çok güzel küçük bir kız olursun," dedi.

"Gerçekten mi?"

"Gerçekten."

Didem güzel yüzüne daha da güzellik katan bir gülümsemeyle baktı Hazar'a. Bakışında ona beslediği sevgi ve hayranlık saklıydı.

Kendi çorbasını da masaya bıraktıktan sonra aramıza katılıp "Haydi kızım Hazar ağabeyini rahat bırak da yemeğimizi yiyelim," dedi annem. Didem annemin bu lafı üzerine Hazar'ın yanaklarını sıkmayı bırakıp afiyet olsun dedikten hemen sonra yemeğine başladı. Onunla birlikte biz de çorbalarımızı içmeye koyulduk. Dört kişiyle geçen akşam yemeklerimizden ziyade bugün aramızda olan Hazar'la ailemizdeki birey sayımız beşe yükselmişti. Bu akşamki yemeğimiz her zamanki akşam yemeklerimizden çok daha güzel ve özeldi.

Yemekten sonra Didem her ne kadar istemiyor olsa da annemin zoruyla kalan ödevlerini tamamlamak için odasına gitmiş, biz ise salona geçmiştik. Annemin daha çok Hazar'ı rahat bıraksın diye Didem'i, ödevlerini bahane ederek odasına göndermiş olduğundan şüphe etmiyor değildim doğrusu. Eh, malum Didem şu anda burada olsaydı Hazar'ın çayını içmesine bile izin vermez, ya yanaklarıyla ya saçlarıyla oynar dururdu.

Annem Hazar'ın ikinci çayını dolduracakken "Teşekkürler Oya teyze ama ben içmeyeceğim," diyerek bardağını geri çekti Hazar.

"Bir bardak daha alsaydın ya oğlum."

KusurluWhere stories live. Discover now