|25| Gökyüzü

97.7K 6.8K 1.3K
                                    

# Passenger - Setting Suns 

Multimedya: @kumralmatmazel'in Kusurlu için yapmış olduğu bir çalışma. Tekrar çok çok teşekkür ederim. Ba-yıl-dım! 

Bölüm ithafı: yagmursuraozpnr ♥

Keyifli okumalar! 

▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬

Şu anda içinde bulunduğum durumu izah edebileceğim tek bir kelime vardı: Tuhaf. Cidden... Çok tuhaf.

Annem, babam, Didem ve ben her zamanki gibi akşam yemeğimizi yiyorduk. Ama bu akşamki yemeğimiz şimdiye kadarki bütün yemeklerimizden apayrıydı. Yeni evimizdeydik. Yeni mutfağımızda... Ama bu durumu tuhaflaştıran şey Hazar'ında bizimle burada olmasıydı. Onunla aynı masadaydım. Babam ve Didem'in arasında, benimse tam karşımda oturuyordu. Annemin yaptığı çorbadan içiyor, ailemle sohbet ediyordu. Hazar gerçekten buradaydı. Bizimle.

Çoğu zaman ansızın içimi büyük bir korku ele geçiriyordu ve o korku ardımda bıraktığım her saniye daha da büyüyerek bütün ruhumu avuçluyordu. İki çift elin boğazıma yapıştığını, nefesim kesilinceye kadar boğazımı sıktığını hissediyordum. Korkunun ne demek olduğunu en iyi ben biliyordum çünkü hayatım boyunca hep korkmuştum. Kazadan önce kolay iletişim kuramadığım için kendimi yanlış ifade etmekten, okulda yalnız kalmaktan korkmuştum. Kazadan sonra ise insanlardan ve onların kötü düşüncelerinden korkar olmuştum. Ama şimdi... Kaybetmekten korkuyordum. İçimde alevlenen ve şu anda tutunduğum tek şey olan o küçücük umudu, o umudu alevlendiren karşımdaki çocuğu kaybetmekten ölesiye korkuyordum ve hissettiğim bu korku, şimdiye kadar hissettiklerimin içinde en can yakıcısı, en büyüğüydü.

Bazen başımı yastığıma koyduğum anda bütün bunların bir rüya olabileceğini düşünüyordum. Bir gün bu rüyadan uyanacak ve 17 Şubat gününe geri dönecektim. Ama o gün İsimsiz diye birinden mesaj almayacaktım. Kim olduğunu bilmediğim biri doğum günümü kutlamayacak, her şeyin yoluna gireceğini söylemeyecekti. Her şey aynı devam edecekti. Ben tamamen yitirdiğim umudumun eksikliğiyle gün boyu penceremin karşısında oturacak, insanları izleyecek ve kendimden nefret edecektim. Ve bütün bunların düşüncesi bile adeta kalbimi ezip geçiyordu. Saatlerce ağlama isteği uyandırıyordu.

Başımı belli belirsiz iki yana sallayarak aklımı ele geçiren kötü düşüncelerden kendimi arındırdım ve başımı hafifçe kaldırıp yeşillerimi Hazar'ın güzel yüzüne yönelttim. Yüzü iki gün öncesine oranla bugün daha iyiydi. Sağ gözünün altındaki morluk azalmış, sol yanağının üzerindeki kesik çizgisi ise tamamen yok olmuştu. Ama dudağı hala patlak ve şişti. Açık kahverengindeki dalgalı saçlarının birkaç tutamı alnına düşmüştü. Mavi gözlerini çevreleyen kısa kirpikleri, burnunun üstüne hafifçe serpilmiş çilleri ve yüzünün çeşitli yerlerindeki benleriyle yüzündeki yaralara rağmen mükemmel gözüküyordu. Bilmiyorum... Belki de onu bu kadar mükemmel gören benim gözlerimdi. Hiç şüphesiz ki Hazar benim gözümde kusursuzdu. Her şeyiyle...

Hazar'ı izlemeye devam ederken mavileri ansızın yeşillerimle buluştu ve tam o anda kendimi okyanusun içine çekiliyormuş gibi hissettim. Beni içine çeken o okyanus, Hazar'ın gözleriydi. Bedenimi saran dalgalar ise kollarıydı sanki.

"Senin kardeşin var mı?"

Didem'in Hazar'a yönelttiği soruyla Hazar gözlerini yavaşça benimkilerden ayırdı ve kardeşime baktı. Dudaklarında buruk bir gülümse peydahlandığında başını belli belirsiz salladı ve "Evet," diye yanıt verdi. Ona bakmayı sürdürdüm.

"Gerçekten mi? Kaç yaşında?"

"Birkaç gün sonra 11 yaşında olacaktı."

Didem'in kaşlarını çatışını gördüm. Kafası karışmış görünüyordu. "Nasıl yani?" diye sordu Didem. "O ne demek oluyor? Anlamadım..."

KusurluWhere stories live. Discover now