Bölüm 24 / Duygu Karmaşası

23.5K 1.1K 84
                                    

Isabel hayatında hiç olmadığı kadar öfkeli hissediyordu. Gerçi asıl hata kendisindeydi! Colin'in yanına Kenneth için gitmişti ama bir anda konu sapıvermişti! Kadın, söyledikleri aklına gelince tekrar yüzünü buruşturdu.

Kollarıyla kendini sardı ve söylene söylene odasına gitti. Sonra konuşacakmış, hah! Sanki Isabel onun uşağıydı da böyle konuşuyordu. Aptal İskoç bozuntusu.

Genç kadın fırtına gibi odasına girdiğinde bütün hizmetçilere rezil olduğunu fark etti. Öfkeyle ayağını yere vurduktan sonra yatağına yattı ve kendi kendine tepinmeye başladı. Colin, onu umursamamanın cezasını çekecekti.

Akşam olduğunda yatağından çıkmadı. Bütün gün gelip Colin'in onunla konuşmasını beklemişti ama beyefendi buna tenezzül etmemişti! Isabel yeni bir öfke krizinin eşiğinde olduğunu hissediyordu. Patlamasına az kalmıştı.

Homurdanarak yatağından çıktı ve ekoseli battaniyesini top haline getirerek yatağa çarptı. Bütün gün hıncını hiçbir şeyden çıkaramamıştı, şimdiyse kuduruyordu. Üstelik Colin ona bir açıklamaya yapma gereği bile duymamıştı.

Aniden odasının kapısı çalınınca heyecanla oraya döndü. Gelen kişinin Colin olduğundan o kadar emindi ki.

Oysa gelen yaşlı bir hizmetçiydi.

"Ne oldu?" diye sordu Isabel sinirlenmemeye çalışarak.

"Bey sizi odasına çağırıyor," dedi kadın başını eğerek.

İşte bu Isabel için bardağı taşıran son damlaydı.

"Odasına mı çağırıyor!" diye cırlayan kadın elleriyle saçlarını yolmaya başladı. "Ah Tanrım... Delireceğim. Yemin ederim delireceğim şimdi! Git o yüzsüz herife söyle-"

"Neyi söyleyecekmiş bana?"

Aniden koridorda beliren Colin'in kaşları çatıktı. Isabel onu görünce bir an durdu ve ardından sinirli ifadesine geri döndü.

"Sen beni ne hakla odana çağırıyorsun ha?" diye bağıran kadının mavi gözleri alev alevdi.

Isabel'in çıldırdığını gören adam hizmetçiye döndü. "Sen git, Linda."

Hizmetçi titreyerek oradan uzaklaşırken Colin hışımla Isabel'e döndü.

"Çalışanları rencide etme hakkını sana kim veriyor peki?" diye tısladı ürkütücü bir ifadeyle. Ancak Isabel'in geri adım atmaya niyeti yoktu.

"Gözümü korkutamayacaksın seni İskoç bozuntusu!"

"Ah öyle mi? Daha önce gözün korkuyordu yani." Colin koridora bir bakış attıktan sonra kadını odaya ittirdi ve hızla kendi de girdi. Kapıyı çarparken öfkeli gözleri genç kadındaydı. "Söylesene senin derdin ne?"

"Benim derdim ne mi? Derdim ne öyle mi?" Isabel yüzünü sıvazladı. "Bunu hak edecek ne günah işledim ben, Tanrım?"

"Sana bir şey söyleyeyim mi?" Isabel'e doğru eğilen erkek talimlerden sonra temizlendiğini belirtircesine hoş kokuyordu. "Sen çıldırmışsın."

"Çıldırdım! Sen çıldırttın beni!"

"Bir kiliseye falan gitsene sen?" dedi Colin kaşlarını çatarak. Kollarını göğsünün üzerinde kavuşturdu ve bacaklarını araladı. "Bugünlerde içine şeytan girdi sanki. Bir agresiflikler, bir öfkelenmeler falan."

"Konumuza dönelim," dedi Isabel. "Bana sabah neden öyle davrandın?"

"Dinle, Isabel," dedi Colin aynı sabahki tavrı gibi. "Birincisi, adamlarımın önüne o şekilde çıkıp gelemezsin."

"Hangi şekilde?"

Colin kaşlarını hareket ettirerek kadını baştan aşağı süzdü. "Bu şekilde."

Genç kadın yüzünü buruşturdu ve aynı Colin gibi kollarını göğsünün üzerinde kavuşturdu. "Kıskançlık kokusu alıyorum."

"Evet, kıskançlık." Colin kadına doğru bir adım attı. "Ben, benim olanı kıskanırım."

"Ben senin değilim."

"Evet öylesin."

Bu lanet adam onca tartışmaya ve kavgaya rağmen hâlâ aynı şeyi yapıyordu. Tamam, Isabel'i sahiplenmesi çok hoştu ama ona kendi malıymış gibi davranması sinir bozucuydu.

"İkinci sebepse," diye devam etti adam. "Sen beni affetmiş olabilirsin. Ama ben daha kendimi affetmedim. Bana zaman tanımalısın."

Kadın yüzünü buruşturdu. "Sana zaman falan tanımıyorum. Ben Colin'i istiyorum. Eski Colin'i."

Bir süre ikisi de konuşmadı. İşte Isabel yine yapmıştı. Aynı hataya tekrar düşmüştü. Tekrar tekrar ve tekrar. İlişkilerindeki bütün hatalar Colin'e aitti ancak özür dileyen hep Isabel oluyordu. Ve genç kadın bu durumdan oldukça sıkılmaya başlamıştı.

"Eski Colin falan yok. Ben aynıyım." Adamın sert sesi Isabel'i düşüncelerinden kurtardı.

"Hayır değilsin," diye fısıldadı başını iki yana sallayarak. "O bana böyle davranmazdı."

"Hadi ama! Seni aldattım kahrolası! Sonra seni zorla buraya getirdim ve... ve... Beni hâlâ sevdiğini söyleyemezsin."

"Evet söyleyebilirim." Kadın kaşlarını kaldırdı. "Seni seviyorum. Duydun mu beni? Seni hâlâ seviyorum aptal herif. Artık şunu o minicik beynine soksan iyi edersin."

Yanlış cümle yanlış cümle yanlış cümle. Kahretsin!

"Beni sevmiyorsun. Kimse beni sevemez." Colin yüzünü buruşturdu.

Aptal adam aptal adam aptal adam!

"Duygularıma karışma." Isabel'in sesi sertti.

"Bu duygu değil. Aşk veya sevgi de değil. Bu... bu garip bir şey. Hangi aklı başında kadın beni sevebilir ki?"

"Sen gerçekten aptalsın," diye mırıldanan Isabel başını iki yana salladı. "Çık dışarı. Başımı ağrıtıyorsun."

Öfkeyle soluyan Colin sert adımlarla odadan çıkmadan önce kadının son bir kez yüzüne baktı. Ardından sert adımlarla geldiği gibi odadan çıktı.

Onun gitmesiyle kendini yüzüstü yatağa bırakan Isabel gerçekten yorgun hissediyordu. Colin, onu yoruyordu. Salak adam onun kendisini sevdiğine inanmıyordu! Şaka gibi.

Isabel omuz silkti ve yüzünü yastığa bastırdı. "Sen ne dersen de Colin MacPherson. Kendimi bildim bileli seni seviyorum ve seveceğim. Bunu sen bile değiştiremeyeceksin."

Yorumlarınızı bekliyorummm :D

SınırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin