Bölüm 13 / Hız

26.1K 1.3K 22
                                    

İskoçya’ya gitmeleri neredeyse bir haftayı buldu. İki kadın sürekli dinlenme ihtiyacı hissediyordu. Her gece bir koruda konaklamak zorunda kalan Colin ve adamları bu durumdan oldukça sıkılmıştı. Kenneth ve birkaç asker önden giderek hazırlık yapılmasını sağlayacaktı. Bu yüzden Kenneth İskoçya’ya varalı günler olmuştu.

“Ben çok yoruldum,” diye inleyen Elizabeth herkesin dikkatini üzerine çekti. Isabel’le bindikleri at Colin’in tam yanında ilerliyordu. Isabel atın dizginlerini tutarken Elizabeth genç kadının arkasında sızlanmakla meşguldü. Üstelik eyersiz biniyorlardı!

“Bir insan otururken nasıl yorulabilir?” diye homurdanan Colin, küçük kıza sert bir bakış atmıştı.

“Üzerine gitme.” Isabel nazikçe gülümsedi. “O tam bir İngiliz kadını.”

Elizabeth çenesini havaya kaldırdı. “Evet ben tam bir İngiliz kadınıyım. Ve sende bir İskoç barbarısın.”

Colin kaşlarını çattı ve atını onlara yakınlaştırdı. “Seni-“

Isabel atını hızla uzaklaştırdı. Colin boşluğa düşer gibi olduysa da hemen toparlandı ve homurdanarak önden gitmeye başladı. Bir dağın eteğinde duruyorlardı. Colin atını dörtnala sürüp dağın ardına geçerek gözden kaybolduğunda Isabel kaşlarını çattı. Atını hızlandırdı ve zirveye gelene dek durmadı.

Genç kadın manzarayı gördüğü an nefesi kesildi. Soğuk mart ayına rağmen yemyeşil otlaklarla çevrili devasa bir kale vardı. Poyraz tüm gücüyle eserken elbisesine daha sıkı sarındı. Kalenin çevresi beton surlarla çevriliydi. Minik kahverengi bir görüntü çarptı gözüne. Onun tahta köprü olduğunu hemen anladı. Dikkatli bakınca yeşillikte minik minik birçok nokta ve büyük bir mavilik gördü. Noktaların ev, maviliğinde göl olduğu kanısına vardı.

Kaleye göz attı sonrada. Koyu gri renkli, dört kulesi bulunan bir kaleydi. Kulelerden biri o kadar yüksekti ki genç kadın gözlerine inanamadı. Aklına gelen Rapunzel masalıyla kıkırdadı ve tepeden aşağı son hız sürmeye başladı. Elizabeth’in arkada attığı korku dolu çığlıklar umurunda bile değildi.

“Durdur şunu! Hanımefendi lütfen durdurun şu hayvanı! Ay ölüyorum!”

Genç kadın atın dizginlerini kavradı ve kocaman bir kahkaha attı. Saçları dört bir yana savrulurken o kadar eğleniyordu ki!

Arkalarından askerlerin seslendiğini duyabiliyordu.

Yanına yaklaşan başka bir atla gözlerini çevirdi. Kenneth, atı Jay ile birlikte son hız kendilerinin yanında koşuyordu. Genç, elini onlara doğru uzattı. Isabel başını iki yana salladı ve bağırdı.

“Bu çok eğlenceli!”

“Boynunu kırınca hiç eğlenceli olmayacak ama!”

Elizabeth ikisini de umursamadan erkeğin elini tuttu. Kenneth ilk önce şaşırsa da hemen sonra Jay’i kendilerine daha da yaklaştırdı. Elizabeth’i hızla çekti ve arkasına oturttu. Oysa Isabel hâlinden memnun gibiydi.

“Colin seni gebertecek!” Kenneth’ın sonlara doğru kısılan sesi arkada kaldığını gösteriyordu. Isabel tekrar bir kahkaha attı. Gebertecekmiş. Hah! Dağın sonuna geldiğinde hayal kırıklığıyla somurttu. At yavaşlamış, artık tırıs tırıs gidiyordu. Toynaklarının çimde çıkardığı sesler Isabel’i huzura erdiriyordu.

Yüzünde bir gülümsemeyle gözlerini kapattı.

“Ben güldüreceğim şimdi seni!” Colin’in gürleyen sesini duyduğunda irkilerek gözlerini açtı. Colin atıyla beraber yanında gidiyordu. Atını hızla uzaklaştırmayı denedi ama Colin ondan önce davranarak yelesini tuttu. “Ah bu sefer kaçamayacaksın seni İngiliz bozuntusu!”

Korkuyla yutkundu ve iri gözlerini kırpıştırdı. “Sadece eğleniyordum.”

“Eğlenmek öyle mi?” diye tıslayan Colin oldukça ürkütücü görünüyordu. “Şimdi eğlenme sırası bende o zaman. Seni kucağıma yatırıp öyle bir pataklayacağım ki bir ay oturamayacaksın!”

“Bir ay mı?” Genç kadın yutkundu. “İki hafta olsa?”

“Ah hayır kesinlikle bir ay! Sana az bile!”

Genç kadın güzel dudaklarını ısırdı ve korkuyla başını salladı. Erkek, atın yelesini sertçe çekti. “İn şu attan.”

“Olmaz.”

“İn dedim.”

“İnemem.”

Genç adam sakinleşmek umuduyla derin bir nefes aldı. “Neden?”

“İşte.”

Colin iç çekti ve ani bir hareketle genç kadını belinden kavrayarak kendi atına oturttu. Isabel şaşkınlıkla bir çığlık atsa da kendini Colin’in önünde bulunca sesini çıkaramadı. Bir süre sessizce kaleye doğru gittiler. Isabel tam buna alışmıştı ki Colin’in sıcak nefesini kulağında hissetti.

“Beni ne kadar korkuttuğun hakkında bir fikrin var mı?”

Fısıltısı genç kadını iliklerine kadar titretti. Zorlukla da olsa başını iki yana salladı. “Yok.”

“İyi.”

Derin bir nefes aldı ve kollarıyla kendini sardı. “Beni pataklayacak mısın?”

Colin cevap vermeyince Isabel korkuyla fısıldadı. “Bir ay boyunca oturamayacak mıyım?”

Erkek dayanamadı ve boğuk bir sesle güldü. “Hayır.”

Isabel’in dehşet dolu fısıltısını işitti. “Aman Tanrım.”

“O manada söylemedim,” dedi yüzünü buruşturarak. “Seni pataklamayacağım, oldu mu?”

Isabel hevesle başını salladı. “Oldu.”

“Böyle uysal olunca daha bir güzel oluyorsun sanki.”

İltifatı Isabel’in aklını başından alırken saçlarına bir öpücük kondurdu. Genç kadın utangaç bir biçimde ayaklarını salladı.

“Özür dilerim.”

“Ne konuda?”

“O kadar hızlanmamalıydım. Elizabeth-“

“Sahi o nerede?” Colin aniden endişelenmişti.

“Onu Kenneth kendi atına aldı.”

“Sen ciddi misin!” Şaşkınlıkla haykıran Colin aslında sorusunun cevabını biliyordu. Isabel kafasını sallayınca içinden bin bir tane küfür etmeye başladı. “Tanrı yardımcımız olsun.”

Genç kadın başını geriye atarak ona baktı. “Neden?”

Colin ümitsizlikle başını iki yana salladı. “Anlarsın.”

Az önceki karışıklıktan ötürü çok özür dilerim, aceleyle eklediğim için oldu :D Neyse yorumlarınızı bekliyorum :D

SınırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin