Bölüm 7 / Darbe

30.2K 1.3K 83
                                    

"Colin sen tam bir aptalsın."

Adam başını çevirerek kardeşi Kenneth'a baktı. Kenneth, siyah saçları ve açık yeşil gözleriyle gerçekten hoş bir gençti ancak çok toydu. Bir ağabey olarak Colin'in onu birçok konuda eğitmesi gerekiyordu.

Mesela ona terbiye dersleri vermekle başlayabilirdi!

"Ken, ağabeyinle konuştuğunu sana hatırlatmamı ister misin?"

Kenneth bu cümleyle güldü ve omzunu ağaca yasladı. Isabel çoktan uyumuş, Colin ise hâlâ göl kıyısında oturuyordu. Hayatını düşünüyordu. Isabel'i. Ve doğacak çocuklarını. Biricik Isabel'in güzel bedeninden çıkacak evlatlarını...

"Aptalsın işte. Isabel'e karşı bu kadar yumuşak davranma."

Colin bu cümleyle kaşlarını çattı ve omzunun üzerinden kardeşine bakmaya başladı. "Ona böyle seslenemezsin," dedi sertçe.

Kenneth bu cümleyi yine umursamadı ve kaslı kollarını göğsünde kavuşturdu. Daha yirmi yaşında bile değildi ve bedeni Colin kadar iri değildi. Ancak her İskoç gibi bakışları bile insanları korkutmaya yetiyordu. Ve Kenneth'ın en önemli özelliği ağabeyinden asla korkmamasıydı. Bu dünyada Kenneth kadar umursamaz ve korkusuz bir insan olduğunu düşünmüyordu Colin. Aslında içten içe kardeşiyle gurur duyuyordu.

"Ona yenge mi demeliyim?" dedi sırıtarak.

"Onunla konuşma bile."

Colin'in bu tavırları Kenneth'ı daha da eğlendiriyordu. Adını duyunca köşelerine sinen insanlar tanıyordu. Colin dediğinde kaçacak yer arayan çocuklar, ağabeyi savaş meydanına çıkınca kılıçlarını fırlatıp kaçan İngilizler tanıyordu. Yüce Colin'in bir kadın için bu kadar uğraşması Kenneth'ta gülme isteği uyandırıyordu. Ona göre İskoçlar âşık olamazdı. Özellikle Colin gibi bir psikopat!

"Ağabey, sen delirmişsin. Bir İngiliz kızını koynuna almak için-"

"Kenneth!"

Colin sessizce ayağa kalkmış, sert bakışlarını kardeşine dikmişti. Ay ışığının aydınlattığı omuzları ve güçlü bedeni ürkütücüydü. Başka biri olsa şimdiye koşarak kaçmıştı. Ama Kenneth başka biri değildi. Onun kanı Colin'in kanıydı. İskoç erkekleri korkmazdı.

"Ne var?"

"Kafanın yerinde kalmasını istiyor musun?"

Genç oğlan güldü ve ayağını bir taşa vurdu. "Bu yakışıklı suratın ortadan kaybolmasına," derken eliyle yüzünü işaret ediyordu. "Benden çok kadınlar üzülür."

Evet kardeşi gerçekten yakışıklıydı. Colin içten içe korkuyordu. Isabel'in Kenneth'a âşık olacağından deli gibi korkuyordu. Kenneth o kadar yakışıklıydı ki İskoçya'da yatmadığı kadın olmadığı söyleniyordu. Kendisi Kenneth'tan daha yakışıklı ve daha heybetli olmasına rağmen metresi yoktu. Kadınlarla iyi anlaşamazdı. Ona göre kadınlar sadece zevk vermek ve para harcamak içindi. Tabii Isabel çok farklıydı. O diğer kadınlar gibi değildi.

"Isabel'den uzak dur Kenneth," diyerek bir uyarı yaptı. "O senin bildiğin kadınlara benzemez."

"Neden üç tane göğsü mü var?"

Kardeşi gülmemek için dudaklarını ısırırken Colin'in ağzından bir tıslama çıktı. Kardeşi de olsa sevdiği kadının bedeni hakkında konuşmasına izin veremezdi. Isabel'in bedenini sadece Colin düşünebilir, sadece o hayal edebilir ve sadece o sahip olabilirdi. Isabel Colin'e aitti!

"Hayır ona yanaştığın an kafanı elleriyle deşer," dedi kollarını göğsünde kavuşturarak. Gerilen kasları yüzünden üzerine sardığı ekoseli kumaşta gerilmişti. Ay ışığı bedenini aydınlatıyordu ve arkada göl manzarası vardı. Bu görüntü her kadını baştan çıkarabilir, onu yanlış yola sürükleyebilirdi! Colin'in sert mizacı ve tavırları her sağlıklı kadının hayallerini süslese de bu kaba İskoç'a yanaşamıyorlardı. Sadece Colin istediğinde biriyle oluyor, sonra da kadını unutuveriyordu. Ancak kadınlar sadece tek gece için Colin'in kölesi olmaya razıydı. Onlara göre Colin'le birlikte olmak, Tanrı'nın sunduğu bir ziyafetti. Kahretsin, bu nasıl bir işti böyle? Colin bir yemek değildi! O bir ilahta değildi. Kadınların neden kendisini istediğini bir türlü anlayamıyordu.

Belki de ulaşılmaz olduğu içindir.

Başını yana eğdi ve kardeşinin somurtarak gidişini izledi. Kenneth'ın iri bedeni ormanın içinde yavaşça kaybolurken o düşünüyordu. Acaba Isabel İskoçya'ya alışabilecek miydi? Onun narin bedeni İskoçya'nın sert havasına dayanabilecek miydi? Ve hepsinden önemlisi evini özleyecek miydi?

Colin, özlemesini istemiyordu. Kadının hep onunla kalmasını istiyordu. Onun evi Colin'in yanıydı. Ve Isabel bir an önce buna alışsa çok iyi olacaktı.

Sabah Colin herkesten önce uyandı. Adamları ekoseli battaniyelerin üzerinde horul horul uyuyorlardı. Onları umursamadı ve ilerde, ağaçların ve çalıların içine gizlenmiş çadıra yürümeye başladı. Isabel'i birçok kez uyurken seyretmişti. Arthur Schellden'ın kalesini han olarak kullanıyorlardı. Arthur aslında milletine ihanet ediyordu. Bunca yıl İngiltere için çalışmıştı ancak Colin orada konaklamak istediğinde sesini çıkarmıyordu. Krala bir mektup yazsa Colin'in oraya girmesi yasaklanırdı ama Arthur bunu yapmıyordu.

Bazen savaştan döndüklerinde Isabel'in odasına çıkar, gizli gizli onu izlerdi. Uyurken o cadı gidiyor, yerine masum küçük bir kız geliyordu. Uykusu o kadar derindi ki kaleyi yıksalar genç kadın yinede uyanmazdı.

O bunları özlemle hatırlarken çoktan çadırın yanına gelmişti. Sessizce gidiyordu çünkü kimsenin uyanmasını istemiyordu. Özellikle Isabel'in.

Eliyle çadırın kapısını oluşturan örtüyü çekti ve kafasını uzattı. Ancak uzattığı anda kafasına yediği darbeyle neye uğradığını şaşırarak düştü. Duyduğu tek şey tiz bir çığlıktı.

Yorumlarınızı esirgemeyin lütfeen ^^

SınırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin