27. Bölüm *Kamp*

43.9K 1.8K 595
                                    

Bir saniye içerisinde aklım başıma geldi ve geri çekilip ayağa kalktım. Yaptığım şeyin saçmalığından mı, aldığım hazdan mı bilmiyorum ama başım dönüyordu. Derin derin nefes alıp yutkundum ve “G-gitmelisin,” diye kekeledim.

“Özür dilerim,” dedi.

Ellerimi suratıma kapatıp kapıp işaret ettim. Gittikten sonra da yatağımın üzerine oturup deli gibi pişmanlık duymaya başladım. O sırada aklıma gelen şeyle içim buz kesildi. İsimsiz. Mutlaka bu şeyden haberi vardı. Her dakika beni gözetleyen bir kaçıktı sonuçta ve eğer fotoğrafımızı çektiyse Ronald’a bunu göndermek konusunda tereddüt bile duymayacağından emindim.

Hızla yatağımdan kalkıp pencereden dışarıya baktım. Kimse gözükmüyordu. Belki de görmemiştir, diye düşünüp perdeyi kapattığım sırada telefonum öttü. Zaten sakinleşmemiş kalbim daha da hızlı bir şekilde atmaya başladı ve telefonu elime alıp “Lütfen sadece reklam olsun,” diyerek gelen mesaja baktım. İsimsizden gelmişti.

“Cedric ile fotoğrafınızın bulunduğu zarfı Ronald’ın kapısının önüne koyuyorum. O zarfı bulmadan önce gidip anlatman daha iyi olabilir. Sen anlatana kadar her sabah o zarfı oraya koyacağım.”

“Lanet olsun!” Odadan çıkıp merdivenlerden koşarak aşağıya indim ve anneme bir şey söylemeden evden çıkıp bisiklete atladım. Son derece hızlı gitmeye çalışıyordum. O zarfı birisi görmeden oraya varmalıydım. Deli gibi panik olmuştum. Berbat hissediyordum. Bugünün iyi olacağını zannetmiştim ama hayır, berbat bir gündü. Ve tüm bunların suçlusu bendim.

Bisikletimden inip Ronald’ın kapısının önüne gittim ve yerde duran zarfı aldım. O sırada kapı açıldı. Kapıyı V açmıştı.

“Ah, Madison, hey!” Tam zamanında yetiştiğim için tuttuğum nefesi rahatça vermiştim. “Nasılsın?”

“Hey. Ronald evde mi?”

“Evet, içeride.” Onu takmamış olmama biraz bozulmuş gibiydi. “Gel istersen. Ben de tam çıkıyordum.”

Gülümseyip içeriye girdim ve salonda televizyon izleyen Ronald’ı gördüm.

“Madison?” Beni gördüğüne sevinmişti. Onunla karşı karşıya kalınca ona söylemem gereken şey aklıma geldi. Tüm ilişkimizi bitirecek olan şey. Ona doğru baktım ve gözlerim dolmaya başladı. Yanına gittim ve sıkıca sarıldım. “Neler oluyor?” Sorusuna cevap vermek yerine geri çekilip gözlerine bir süre baktım. Belki bir daha bu kadar yakından bakma fırsatı bulamayacaktım.

“Konuşmamız gerek.”

“Ne oluyor?” Paniklemişti.

Durdum ve sonunda “Ben,” diyebildim. Sesim titremişti. Ağlamamak için adeta kendimle savaşıyordum. Derin bir nefes aldım ve ona son kez bu kadar yakın olduğum düşüncesiyle “Ben Cedric’le öpüştüm,” diyerek nefesimi verdim.

Bir süre hiçbir şey söylemeden bana baktı. Dehşete düşmüştü. Suratı birden asılmıştı. Onu bu şekilde görünce kendimi korkunç hissetmiştim. Bunu nasıl yaptığımı bilmiyordum. Nasıl onu aldatırdım?

“Nasıl…” Kelimeler ağzından dökülmekte zorlanıyordu. “Nasıl yaparsın?” Fısıldarcasına sormuştu.

“Ronald ben…” Ağlamaya başlamıştım.

Sözümü kesti. “Nasıl yaparsın?” Bu kez fısıldamamış, aksine bağırmıştı.

“Ben…” Ağlamayı durduramıyordum. Onu kaybediyor olmak korkunçtu. Tüm her şey, hayatım berbat durumdaydı.

Popülerlik MerdiveniWhere stories live. Discover now