8. Bölüm *Geçmiş*

63.2K 2.8K 408
                                    

Josh’ın telefonuna son bir çağrı daha bıraktım. Yatağımda uzanıyordum. Neden bu kadar çabuk kızmıştı ve beni silip atmıştı anlayamıyordum. Mantıklı bir açıklaması olmalıydı. Ronald ile aramızda hiçbir şey olmadığını ona çok kez söylemiştim. Bir yanlış anlaşılma olabileceğini tahmin etmemiş olması garip geliyordu. O sırada bilgisayarımdan yeni bir mail geldiğine dair ses geldi. Yerimden kalkıp mailin kimden geldiğinde baktım. Gönderen “isimsiz”di.

“Şehir sanatsallığını git gide gösteriyor. Ve bazen elindekiler ile huzur bulmuş çocuğun ardında başka şeyler gizli olabiliyor.”

“Harika,” dedim kendi kendime. Bilmeceler git gide zorlaşıyordu. Ayrıca bilmece olmadan bu işi direkt halletsek daha iyi olmaz mıydı? Özellikle şu zor zamanlarda oyun oynayacak havam yoktu.

Gelen maili bir kâğıda not aldım ve geri yatağıma uzandım. “Şehir sanatsallığını gösteriyor.” Bu mecaz anlamda bir şey olmalıydı. Belki de beni yine konser gibi bir şeye yönlendirmek istiyordu. Ama ikinci cümle durumu zorlaştırıyordu. “Ve bazen elindekiler ile huzur bulmuş çocuğun ardında başka şeyler gizli olabiliyor.” Elindekiler ile huzur bulmuş çocuk da kimdi? Doğrusu şu sıralar çevremdeki kimse huzur bulmuş gibi değildi. Daha fazla kafa yoramayıp uyumaya koyuldum.

*

“Madison.”

“Tamam. Kalkıyorum.” Bugün okula gidip Josh ile konuşmak istiyordum. Ayrıca konserden sonra ilk kez okula gideceğim için bana nasıl davranılacağını merak ediyordum. Yavaşça yatağımdan kalktım ve siyah dar paça pantolonum ile bol tozpembe kazağımı, ayakkabı olarak da tozpembe botlarımı giydim. Son zamanlarda giydiğim şeylere daha çok özen gösteriyordum.

Okula vardığımda insanlar bana bakıyordu. Birkaç kişi selam vermişti. Bunlar beni mutlu etse de tam anlamıyla içimdeki hüznü atmaya yardımcı olamıyordu. O sırada ileride Josh’ı gördüm ve hemen ona doğru koştum. “Josh!” Beni duymazdan gelip yürümeye devam etti. “Josh!” Sonra ona yetişip kolundan tuttum. “Neden böyle davranıyorsun?”

Arkasını döndü. “Sence neden Madison?” Derin bir nefes aldı. “Ah, özür dilerim. Böyle davranmam çok mantıksızdı.” Gülümsedim. Bu beni mutlu etmişti; en azından söylediği sözlerin tamamını duyana kadar. “Kim sevgilisini bir başkasının odasında yatakta görse sinirlenir ki zaten! Benim aptallığım kusura bakma.” Son cümlesini herkesin dönüp bize bakmasına yetecek kadar bağırarak söylemişti. Sonra çekip gitti.

“Josh…” Arkasından seslenecektim; ama sesim boğuk çıkmıştı ve ağlamaya başladım. Kaldırıma oturup kafamı kollarımın arasına koydum.

“İyi misin?” dedi ince bir ses. Kafamı kaldırdım. Bu daha önce hiç görmediğim minyon bir kızdı.

“Evet,” dedim burnumu çekerek.

“Ama buradan hiç öyle gözükmüyorsun Pitho.”

“Pitho mu? Beni birisiyle karıştırdın sanırım.”

Güldü. “Ah, hayır. Pitho kandırma ve inandırma tanrıçasının ismidir. Ama senin güçlerinde bir sorun var sanırım, iyi olduğuna pek inandıramadın.” Söyledikleri garip gelen kıza doğru daha dikkatli baktım. Sarışındı ve renkli gözlere sahipti. Boyu kısaydı ve şeker bir suratı vardı. Sonra montunun altına giydiği kısa şort dikkatimi çekti.

“Kış için pek de mantıklı bir seçim olmamış,” dedim şortunu göstererek.

“Ben Alaska’dan geldiğim için bu soğuk beni pek etkilemiyor.” Elini uzattı. “Ben Fiona. Bana Fifi diyebilirsin.” Takma ismi garip gelmişti. “Evet, evet biliyorum şu zengin insanların köpeklerine taktığı isimlere benziyor. Ama yine de geldiğim yerdeki arkadaşlarım beni şeker bulurlardı. Fifi takma ismi de onlara şeker geldiği için bana öyle demeye başladılar. Sonra takma adım Fifi olarak kaldı. Ne zaman geldiğimi soracak olursan sadece bir hafta oluyor. Annem iki ay kadar önce ölmüştü ve babam yalnız hissetmemem için beni teyzemin yanına yolladı. Bence amacı beni başından savmak da olabilir, bilmiyorum. Aslında burada daha çok yalnız hissediyorum; çünkü kimseyi tanımıyorum. Ama teyzem beni çok sever o yüzden yine idare ediyor.” Şaşkın suratıma doğru bakıp utanmış bir şekilde elini ağzına doğru götürdü. “Sanırım yine çok konuştum. Arkadaşlarım hep çok konuştuğumu söyler. Ama annem o kadar da çok olduğunu düşünmezdi. Sence çok mu konuşuyorum? Bazen kendimi alamıyorum ve bir bakıyorum ki çok konuşmuşum. Ama suskun ezik bir kız olmaktansa böyle olmak daha iyi öyle değil mi? Ah tanrım sanırım yine çok konuştum.” Gülümsedi. “Senin adın neydi bu arada?”

Popülerlik MerdiveniWhere stories live. Discover now