18. Bölüm *Cinderella*

49.8K 2.3K 606
                                    

Onlar beni görmeden hemen duvarın arkasına saklandım. Konunun ne olduğunu merak ediyordum ve beni görüp susmalarını istemiyordum.

“Senin kızının bunu bilmeye hakkı varsa, benim kızımın da var!”

“Ama Jessica öğrendiği gibi Madison’a anlatmak için buraya koşmadı!”

“Madem bunu biliyordu, o zaman niye bu kadar sorun ediyorsun?”

“Madison yakında benimle de konuşmaya gelecektir. Ona da babalık yapmakla uğraşamam.”

Bu söylediğini duyunca gözlerim dolmuştu ve hemen yukarıya koştum. Merdivenlerden koşarken çıkardığım ses üzerine annem bağırdı.

“Madison? Max?”

Babamın bu kadar kötü bir insan olduğunu bilmiyordum. Onu daha önce görmüştüm; ama o kadar sert birisi olduğunu fark etmemiştim. Sadece onunla konuştuğum zamanının hayalini kurduğumda kafamda bambaşka bir adam vardı.

“Madison!” Kapıyı kilitlediğim için annem dışarıdan kapıya vuruyordu. Yatağıma uzanıp gözyaşlarımın yanaklarımdan süzülüp yastığımı ufak ufak ıslatmasını izledim. “Madison, aç kapıyı lütfen.”

“Ben gidiyorum.” Babamın sert sesini duydum.

“Ne demek gidiyorum? Onunla bir konuşma yapmak zorundasın. Buna ihtiyacı var.” Annem her ne kadar küçük harflerle konuşsa da onu rahatlıkla duyuyordum.

“Ben Jessica’yla bile bir konuşma yapmadım. Yıllarca tek kelime etmemiş olduğum birisi ile mi konuşacağım?”

“O senin kızın Micheal!”

“Aramızdaki kan bağı onu benim kızım yapmaz. Hoşça kal. Kızına söyle, benden ve ailemden uzak dursun.” Nefesimi tutmuş onları dinliyordum. Sonra babamın merdivenlerden aşağıya indiğini duydum. O kadar kötü hissediyordum ki, hıçkırarak ağlamayı bile beceremiyordum. Öylece kalakalmıştım. Demin gözümden akan gözyaşları çoktan kurumuşlardı.

Usulca yerimden kalkıp kilidi açtım. Dışarıya çıktım. Annem kapının hemen yanında yere çökmüş, elini kafasına koymuş duruyordu. Hiçbir şey söylemeden yanından ilerleyip aşağıya indim.

“Madison?” Arkamdan koştu. Tepki vermeyince kolumdan tuttu. “Madison iyi misin?”

Dönüp hiçbir şey söylemeden gülümsedim.

Suratıma tokatı geçirdi. “Üzgünüm, şoktan çıkmana yardımcı olmalıydım.”

Attığı tokat canımı yakmaktan çok, duygularımın önüne ördüğüm duvarı yıkmış gibiydi. Demin beceremediğim hıçkırıklar o anda kendini gösterdi. Yere oturup daha önce hissetmediğim kadar kötü hissettirecek bir şekilde ağlamaya başladım. “Ben…” Nefes nefese kaldığım için konuşamıyordum. “Ben kötü bir şey yapmamıştım bile.” Söylemek istediğim çok şey vardı; sadece konuşamıyordum. Öylesine hıçkırıyordum ki, günlerdir ağlayıp da atamadığım tüm korkuları, öfkeleri, üzüntüleri bu kez üzerimden atıyor gibi hissediyordum. Ancak bu canımı yakıyordu.

“Hayatım biliyorum.” Annem yanıma çökmüş, eliyle gözümün yaşları ile ıslanmış saçlarımı geriye doğru ittirerek beni sakinleştirmeye çalışıyordu. “Kalk, otur haydi.” Yavaşça yerimden doğruldum. Koluma girip beni kanepeye oturttu. Ellerimi başıma koyup nefesimin düzelmesini bekledim. Annem “Ben su getireyim,” diyerek kalktı ve paniklemiş bir şekilde küçük bir çığlık attı. Ne olduğunu görmek için kafamı kaldırdım. “Max? Sen ne zamandan beri buradasın?”

Max kapının orada dikilmiş bizi izliyordu. Yavaşça yaklaştı ve yanıma oturdu. Sevimli ses tonu ile gülümsedi. “En azından sen babanın kim olduğunu biliyorsun.” Bunu stemli bir şekilde değil, beni teselli etmek için söylemişti. Bu sözü üzerine ona sıkıca sarıldım.

Popülerlik MerdiveniWhere stories live. Discover now