KOD ADI: Ambivalans

En başından başla
                                    

Ben ondan bir hayat çalmıştım.

Bunun lekesini ömrüm boyunca benliğimde taşıyacaktım.

İşittiğim adım sesleriyle zihnimin kapısı yüzüme çarptı. Hektor'un az ilerimde durduğunu anlayabilmiştim. Onu görmesem de hissedebiliyordum. Başımda dikilmişti. Büyük ihtimalle o güzel kara gözlerini üzerimde dolaştırıyor, bana üzülüyordu.

Onun elleri arasında parçalanmıştım.

İlk defa biri bu denli yakından görmüştü dağılmış zihnimi.

Gözlerimin kapalı olması duyularımı keskinleştirdi. Bana uzanan elini aklımda canlandırabiliyordum. Parmaklarından yayılan sıcaklık beni teğet geçiyordu. Sanki bana dokunmak istiyor, yüzümü okşamayı diliyor fakat bunu yapamıyordu. Aniden varlığını benden esirgeyip hızlı adımlarla odadan çıktığında, tuttuğumu fark etmediğim nefesim dudaklarımın arasından kayıp gitti.

Gözlerimi aralayarak karşımdaki duvara baktım.

Hissizlikte ne de çok duygu saklıydı. Kendimi boş bir kutu gibi görüyordum şimdi. Dışarıdan bakıldığında içimde ne olduğu merak ediliyordu. Oysa hiçlik beni esir almıştı.

Hektor bir küfür savurup algılarımı yerle bir ettiğinde, beklemediğim anda bağırmış olmasıyla titredim.

Kudretli sesi zihnimin kırık camlarının zangırdamasını sağladı. Kalbimin ritmi dengesini kaybederek bocaladığında, yattığım yerden doğruldum. Önüme düşen siyah tutamları geriye itip örtünün altından sıyrıldım ve söylenmekle meşgul olan adamın sesine doğru ilerledim. Koridorda adımlayıp karşımda kalan çalışma odasına girdiğimde sinirden kaskatı kesilmiş olduğunu gördüm. Loş ışığın altındaydı. Karşısındaki duvara bakıyor, bir şeyleri kırıp dökmemek için zor duruyordu.

Kaşlarımı çatarak sorunun ne olduğunu anlamaya çalıştığımda bir cevap bulmak adına bakışlarını takip ederek odaklandığı noktaya döndüm. Fark ettiğim ve göremediğim şey karşısında hüznümü bir kenara bırakarak şoka girdim. Şaşkınlığım nefesimi keserken az ilerimde duran adama eşlik edercesine lanet ettim.

Hektor'un çalışma odasını süsleyen, bizi bir araya gelmek zorunda bırakan ünlü ve eşsiz Rembrandt tablosu, Fırtınada Kaybolan İsa adlı eser yerinde değildi. Dünyanın geri kalanının varlığından şüphe duyduğu o güzelim baş yapıt, Hektor'un ellerinin arasından kayıp gitmişti.

"Tablo," diye mırıldandım. Daha çok kendi kendime konuşuyor ve gördüklerimi idrak etmeye çalışıyor gibiydim. Öylesine afallamıştım ki saniyeler önce benliğimi kavuran acı dolu yangın bile aniden buz kesmişti. "Rembrandt'ın tablosu nerede?"

"Hava almaya yolladım, Feray," dedi sesine yansıyan öfkeyle. "Merak etme gelir birazdan."

Mecalim olsaydı gözlerimi devirir hatta sinirlenirdim ama onunla uğraşacak gücü kendimde bulamıyordum.

Gerçek ortadaydı.

Hektor'un tavırlarındaki öfke ve yenilgi barizdi. Milyon dolarlar harcadığı, gözü gibi baktığı dünyanın kayıp olarak bildiği o güzelim şaheser ellerimizin arasından sökülerek alınmıştı. Tablo yine çalıntı durumdaydı ve bu algılarıma bir ket vuruyordu.

Böyle bir şey nasıl mümkün olabilirdi? Tablonun Hektor'da olduğunu benim haricimde kimse bilmiyordu. Yoksa biliyor muydu?

"Ama nasıl?" diye mırıldandım. "Tablo nasıl çalınmış olabilir?" Dudaklarımdan firar eden soruyla kara gözlere baktım. Bir cevabı yoktu. Desibelimin şiddetini artırarak onu sorguladım. "Evin güvenlik kamerası ve sistemiyle dolu."

PERSONAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin