Bunlar konuşulurken Zeus sessiz kaldı. Hades'in sözlerini reddetmemişti. Buda Poseidon 'u endişelendirmeye yetiyordu.

"Daha hiçbir şey belli değil. Onu gözünün önünden ayırma Alastor. Doğum gününe kadar sabırla bekleyeceğiz. Kaderine daha sonra karar veririz." dedi Hera.

Alastor "Yalnız bir şeyi belirtmeliyim ki Amari babasının kim olduğunu öğrendikten sonra himayemiz altında kalmak istemiyormuş." dedi

"Ne demek bu. Benim emirlerime karşı gelebileceğini mi sanıyor. "diye sinirle konuştu Zeus. Bu bir soru değildi.

Hera "Zeus sakin ol. Daha yeni tanıştığı bir ortam. Nasıl davranması gerektiğini elbette ki öğrenecektir." diyerek ortamı yatıştırmaya çalıştı.

Poseidon kızının yaşıyor olma ihtimali üzerine sevinirken. Onun güçleri için hedef olmasından korkuyordu. Karar verdi. Kızı mı değil mi kendi gözleriyle görecekti.

~:~ :~ :~ :~ :~ :~

_Amari_

Kahvaltıdan sonra Troy'a kütüphaneye kadar eşlik edip edemeyeceğini sordum. Eşlik etmekten mutluluk duyacağını belirtse de ben kitap okumaya başlayınca o sıkıldığı için gitmişti. Merak duygum ağır basmasaydı, bende okumayı bırakıp giderdim ama öğrenmem gerekiyordu bu bilgileri.

Bir saat boyunca okuyabildiğim kadarını okudum. Ama daha 10 tane kitap duruyordu okumam gereken. Aklıma kolyem geldi. Hep hayalini kurduğum şeyi denemek istedim.

Seçtiğim bir kitabı açıp masanın üzerine bıraktım. Bir elimi de kolyemin üzerine getirirken bilgilerin zihnime akmasını istedim. Kolyem aynı şekilde elime işi vermişti.

Kitabın sayfalarının gözümün önünden hızlı geçişini oluşturduğu rüzgâr ile hissediyordum. Kitabın son sayfasına gelindiğinde gözlerimi aştım ama burnumdan kan süzülüp üzerime damladı.

Kafamı geriye doğru yatırarak kanı durdurmaya çalıştım ama duracak gibi değildi. Ayrıca başımda ağrılar girmeye başlamıştı.

Birisi yanıma yaklaştığını fark etsem de kim olduğunu bakamıyordum. Ensemden tutup boynuma destek okurken burnuma da bir mendil yasladı. Sandalyede oturmuş boynum geriye yatık haldeyken bir yabancı ile gözlerimiz birbirine kenetlenmiş halde buldum kendimi. Simsiyah gözleri vardı. Gördüğüm tek gerçek gibiydi o an için.

Elinin üzerine elimi getirip mendili tuttuğumda geri çekildi. Ama aramızdaki iletişim benim gözümü son bulmamıştı.

Mendili çektiğimde "Durdu mu?" diye sordum.

Baktı ve gülümsedi. "Evet." dediğinde "Teşekkür ederim." dedim. Kalbimin hızlı atmasına sebep olması normal miydi?

Yüzüne ciddi bir ifade yerleştirirken" Biraz önce yaptığın şeyi gördüm." dedi.

Elim ayağıma dolandı bir an için.
"N-ne gördüğünü sandığın umurumda değil. Şimdi beni yalnız bırakır mısın?" dedim.

Güldü ve "Sırrını yaymamdan korkmuyor musun?" diye sordu. Yakışıklı deyip bağrımıza bastık. Beni tehdit ediyor. Bak sen.

"Ha-hangi sır?" dedim. Niye kekeliyorum ben?

Elini kolyeme attı. Kolyem ile beni de çekti kendine ve ardındansa "Hadi ama beni kaldıramazsın. " der gibi baktı.

Pes ederek. "Korkmalı mıyım?" diye sordum.

"İlginç birisin. Bence Adonis ve diğerleriyle fazla takılma. Onlara güvenmemelisin." dedi ve yanımdan uzaklaştı.

Bana bir cevap vermemişti daha.

"Harika" dedim kendi kendime. Birde esrarengiz yakışıklı çocuk çıktı başıma.

Hangi tanrının çocuğu olduğunu gerçekten merak ettiğim ilk kişiydi.

Birde ne dedi. Güvenme öyle mi? Sana mı güveneyim yani.

Beynimi fazla zorladığımdan için kitap okumayı bıraktım ve kütüphaneden kulübeme doğru ilerledim. Ama her attığım adımda sarsılıyor gibiydik. Ayaklarınsa beni kulübeye değil de nehire doğru sürüklüyordu. Su sanki beni çağırıyordu.

Nehire ulaştığımda ayaklarım durmadı ve kıyafetlerim üzerimdeyken suya girmeye başladım.

Su temiz ve dibi görünüyordu. Temiz görüntüsünden dolayı derin gözükmemişti ancak ilerledikçe görüntüsünün yanıltıcı olduğunu fark ettim.

Kafamda sis bulutları var gibiydi. Suyun belki de en derin yerine kadar yüzüp, oturdum. Gözlerim istemsizce kapanıyordu. Nefes almıyordum ama almamada gerek yok gibiydi.

Su dalgalarını tenimde hissediyor ve giderek hafifliyordum. Kafamın içindeki sis dağılırken kendimi olduğundan daha güçlü hissettim.

Güzlerimi açtığımda nehirdeki balıkların çevremde ahenk içinde döndüğünü fark ettim.

Balıklar farklı yönlere dağılırken bir kızın yüzerek bana doğru yaklaştığını gördüm. Gözlerimi birkaç defa açıp kapattım ama gördüğüm bir deniz kızıydı ve gerçekti.

Olağan üstü duru bir güzellikti. Saçları yeşil ve sarının farklı tondaydı. Yüzünde parlak pullar ve boğazında da solungaçları vardı. Kuyruğu ise aynı şekilde yeşildi.

Bana elini uzattığında gülümseyen yüzüne baktım. Güven verircesine bakıyordu gözlerime.

İzlediğim filmlerde her deniz kızı iyi değildi ama genel olarak erkekleri avladıklarını biliyordum. Bu yüzden elini tuttum.

Bana daha çok gülümsedi ve elimi kavradı. Bir yöne doğru yüzmeye başladığında mâni olmadım. Beni götüreceği yeri merak ediyordum.

Daha derinlere yüzmeye devam etti. Bir yer altı tüneline doğru ilerliyordu. O anda bir fener balığı tünele bizden önce girdi ve yolumuzu aydınlattı.

Tünel bitmeyecek gibi gelmeye başlamıştı. Işığın aydınlattığı kadarıyla tünelin duvarları değerli olduğuna inandığım kristallerle kaplıydı.

Sonunda tünel bittiğinde suyun yüzeyine çıkmıştık.

Suyun yüzeyindeydik ama gökyüzü yoktu. Bir yer altı su mağarasında olmalıydık. Ben sudan çıktım ama deniz kızı suyun içinden bana bir süre baktı ve tekrar suya daldı.

Korkmaya başlamıştım ama beni buraya bir neden için getirdiğine inanıyordum.

Mağara geniş ve ferahtı. Burayı aklımda tutarsam daha sonra yine gelebilirdim. Mağaranın içerisinde ışık yayan kristaller duvara sabitleşmiş şekilde duruyordu.

Bir süre bekledikten sonra suda hareketlenmenin olduğunu gördüm. Baloncuklar çıkıyordu. Hafiften tırssam da gelen şeyi merak etmiştim.

Suyun köpürmesi sona erdi ve bir adam yürüyerek çıktı. Çok heybetli duruyordu. Bir an için bana Adonis'i anımsattı. Beklediğim ve araştırdığım kişinin karşımdaki kişi olup olmadığını merak ettim. Babam olabilir miydi?

₪₪₪₪₪₪

Kaçak Prenses -Ateş-Onde histórias criam vida. Descubra agora