HJ/ BÖLÜM DÖRT

1K 95 17
                                    

Öncelikle, uzun bir süredir bölüm gelmediği için hepinizden teker teker özür diliyorum. Diliyoruz. Sizi bekletmenin hiçbir mantığı ya da sebebi olamaz, sabrınız bizi zaten ezdi geçti.

Kendimizi affettirmek için olabildiğince uzun bir bölüm yazdık, umarım beklediğinize değen bir bölüm olur...

Medya da Jarvis Riggins.

İyi okumalar dileriz!

Sabahın altısında, jipi Luke'a bırakarak tenha New York sokaklarında yürümeye başladığımdan beri tuhaf bir soğukluk peşimi hiç bırakmadı. Kapalı havanın öğleye doğru parça parça açılacağını biliyordum ama, kaldırımlardaki grilikler ve havanın yavaşça beyazlaşması içime gereksiz bir duygu yüklüyordu.

Yine kuleye gidiyordum, bu kez arabasız olarak. Dün ki sinir ve kendi içimdeki adrenalin ile pastahanenin tüm işlerini bir çırpı da bitirmiş ve Luke'un sabaha karşı üçe çeyrek kala gelişini umursamayacak kadar sinirli bir halde, kaldığımız oda da bilgisayarın başında bir tür veri tabanı yaratmaya çalışmıştım.

Belki zihnime bir duvar yazılımı ekleyebilir ve kuleden gelen sinir bozucu sinyalleri kesip içeri girebilirim umuduyla. Çünkü ben ne tam bir insandım, ne de tam bir bilgisayar. Bu şekilde iki arada bir derede kalmış olmak insan tarafımı aşırı zorluyor ve bilgisayar tarafımı kaldırmaya çalışıyordu. Sahip olduğum bu bedenin kendisi zaten başkalarından yardım almak istemiyordu, bu da benim işime geliyordu.

Etrafı camlarla kaplı olan Stark kulesinin önünde durdum ve o gün gelen sinyallerden birini yakalamaya çalıştım.

Başım ölümcül derecede ağrıyordu, dolayısıyla bende kendimi tam olarak sinyallere bulmaya adayamıyordum. Ve gariptir ki; başım sadece Stark kulesinin önüne geldiğimde ağrıyordu.

Beynim, bilgisayar tarafıma alışkın değildi ve bu yüzden insani tepkiler gösteriyordu, ama daha önce hiç hazırlıklı olduğum bir şey olmadığından, ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. İnsanların başlarında da bu tür ağrılar olduğunda ağrı kesici haplar alırlardı, bu haplar vücudun beyne giden sinir sistemlerindeki gerginlikleri yumuşatırdı ama Rodney'nin ilaçlarını kullanacağımı zannetmiyordum, bu zararlıydı.

Sanki hiç zararım yokmuş gibi.

Yutkundum, bunu yaparken boğazımdaki kaşıntı hissi alevlenir gibi oldu; ellerimi ceketimin cebine soktum ve caddenin karşısına geçip dönen cam kapıya doğru ilerledim.

Yavaşlayan adımlarımı fark etmemle duraksadım; ayaklarım oraya gitmek istemiyormuş gibiydi, beynimi kontrol eden bilgisayar tarafım değil, insan tarafımdı. Farklı bir his ile iliklerime kadar ürperdim, ceketimin cebindeki ellerimi sıkarken kapının önündeki bir koruma, beynimi insan tarafı kontrol ettiği için adını hatırlayamıyordum, bana yaklaştı.

"Evlat, bu saatte burada ne işin var?" diye sorarak karşıma doğru geldi. "Rüyanda mı gördün?"

Bırak rüyayı be adam, gecesi gündüzü kabus olan adamın rüyasında kurtuluş olur mu?

"Bay Stark ile konuşmam gereken..." gözlerim kapıya kaydı ve ardından korumaya döndüm. "bir konu vardı. Ama sanırım haklısın, erkenciyim."

Koruma, Tony'nin alaycı tarafına ayak uydurur gibi gülümsedi. "Evine git ve yatağına yat, evlat. Öğleye doğru yine gelirsin."

Ona başımı salladım. Sabahın altısında beni alkolik bir manyak ya da sadece dalga geçen biri gibi görmediği için seviniyordum, kulaklarımda uğuldayan ve beynimin içinde çınlayan şeyler vardı ve ters sözler söylediğinde ona saldırmam an meselesi olacaktı. Eminim diğer koruma arkadaşının yüzüme geçirmek istediği birkaç yumruğu vardı.

HUMAN J.A.R.V.I.SWhere stories live. Discover now