I'm Fine

888 88 41
                                    

" Taeyeon nasıl? İlerleme gösteriyor mu?"

" Eskiye göre evet.. Siz de fark etmişsinizdir ki artık benimle konuşuyor. Hatta şirketin başına geri dönmek istediğini söyledi." oturduğum yatakta sessizce dinlemeye devam ettim. Karşılarına geçip sizi duyuyorum salaklar demek istesem de bekledim. Tiffany ve psikoloğum hakkımda daha ne konuşacak merak ediyorum.

" Bu rahatlatıcı ama..henüz erken değil mi?"

" Aslında hayır, değil. Büyükbabasının anılarıyla karşılaşıp bunun üstesinden gelmesi çok daha iyi olur." kendi kendime kafamı sallarken yüzümde bir tebessüm oluştuğunu hissettim. Onu özlemiştim.. Sabahları kahvaltıda uzun süre beni bekleyip azarlamasını, beraber şirkete gittiğimiz o uzun yolu ve sıcak gülümsemesini. Keşke ona kızmak yerine yanında olmayı bilseydim.

" Ona destek olmamı mı istiyorsunuz?"

" Evet, yanında birilerinin olmasına ihtiyacı var. Fakat eski nişanlıs-"

" Nişanlısı değildi,sevgilisiydi yalnızca. " Mi Young'un kızgın ve soğuk sesinin ardından kaşlarım çatıldı. Nişanlı değil miydik? Ben neden öyle hatırlıyorum? Ah..sanırım kimseye söylememiştik.

" Pekala.. Söylemek istediğim Taeyeon ona hala çok bağlı ve unutmamak için her seferinde bana onu anlatıyor. İşin garip kısmı ise bazen anlattıklarının gerçekliğinden kendi de emin olamıyor." öyle mi yapıyorum? Ben ona Baekhyun'u mu anlattım ki.. Olabilir.

" Bu da ne demek şimdi? Halisünasyon mu görüyor?" sanırım evet. Bazen bebeğimi de görüyorum aslında. Fakat onun hala karnımda olduğunu henüz doğmadığını biliyorum. Kafayı yemiş olabilirim bence.

" Öyle olmalı.. Fakat durumu kötü değil sadece yorgun ve üzgün olduğundan böyle. Bunun üstesinden gelebilir, şirkete geri dönmesine izin verin."

" Pekala, ona yardım edeceğim. Teşekkür ederiz Bay Kim."

" Rica ederim, iyi günler." ve kapının kapanma sesi. Sanırım psikoloğum az önce evden çıktı. Sonuçta her zaman burada kalamaz değil mi?

" Merhaba Taeyeon."

" Oh! Korkuttun." elimi kalbime koyup güldüğümde Mi Young da güldü ve yatağın ucuna oturdu. Birbirimize deli gibi gülerek bakıyorduk. Ben sanırım deliydim zaten.

" Bu gün nasılsın? "

" Ben iyiyim." işte dünyanın en büyük yalanı. Yalan söylediğim için kendimden nefret etmeliyim. Ama hayır, son zamanlarda kendimi herkesden çok seviyorum. Çünkü kimse, benden daha değerli olmayı hak etmiyor.

" Duyduğuma göre şirkete geri dönmek istiyormuşsun." gülümseyip kafamı aşağı yukarı salladım ve hızla yataktan kalktım.

" Bu doğru, hatta hemen şimdi döneceğim." Mi Young garip bakışlarını üzerimde gezdirirken aldırmadan dolabımın başına geçtim. Tam da şu an ona bakmak veya açıklama yapmak yerine ne giyeceğimi seçmem gerekiyordu.

" Taeyeon? Ne yapıyorsun?"

" Şirkete gideceğim ya, giyinmem gerek öyle değil mi?"

" Sen ciddi misin? Hemen şimdi mi?" kafamı sallayıp elimdeki lacivert gömleği üzerime tuttum ve aynaya bakındım. Altına beyaz bir etek giymeye karar verdiğimde ne dediğini umursamadan banyoda üzerimi giyindim. Sanki bu kıyafeti daha önce giymiştim.. Her neyse.

" Sen beni dinliyor mu-"

" Nasıl, yakışmış mı?" pes edercesine göz devirip beni onayladığında gülüp saçlarımla uğraştım bir süre. Şirkete gitmem gerekiyordu,çok boşlamıştım.

" Benimle gelmiyor musun? Neden hala hazır değilsin?"

" Aşağıda bekle,hemen geleceğim." söylenerek kendine ayrılan odaya girdiğinde bende aşağı inip günlerdir masanın üzerinde duran telefonumu aldım. Tahmin ettiğim gibi şarjı çoktan bitmiş, kapanmıştı.

Mi Young hazırlanana dek telefonu şarja taktım ve açtığımda taziye mesajlarını görmemek için herşeyi sildim. Bir süre sonra Mi Young hazır aşağı geldiğinden şarjdan çekip çantama attım ve evden çıktık. Bir süredir şirketin başında Hyun Woo olduğundan beni şirkete ulaştıracak kimse de yoktu. Tanrıya şükür Mi Young arabasıyla gelmişti ki taksi zahmeti çekmeden şirkete ulaştık.

İçeri girdiğim andan büyükbabamın odasına çıkana kadar herkesten bir ses çıktı. Şaşkınlıkları eşliğinde fısıldaşırlarken onları dinlememek için üstün bir çaba harcadım. Odaya girdiğimizde sesler kesilmişti.

" Sonunda buradasın, şimdi ne olacak?" gülümseyerek Mi Young'a döndüm.

" Şirketin başına geçeceğim ayrıca hissedar toplantısı yapmam gerek ve ım.. Sanırım yeni malların teslim tarihi de gecikmi-"

" Ağlıyorsun." duraksayıp elimi yanağımda gezdirdiğimde ıslaklığı hissettim. Ağlamam sanıyordum.

" Ah.. Şey bilirsin burası uzun zamandır havalandırılmadı."

" Sen burada bekle, soğuk bir şeyler alacağım."

" Tamam." güçsüz sesime rağmen gülümsedim ve Mi Young odadan çıkar çıkmaz kendimi arkadamda bulunan koltuğa attım. Fazlasıyla yorgun hissediyordum ve acıkmış gibiydim. Başım da dönüyordu üstelik.

" Saçmalamayı keser misin ba-" elinde telefonla içeri giren Baekhyun beni gördüğünde susup telefonu kapattı. Onun burada ne işi vardı sormak bile istemiyordum. Sadece yüzüne bakıp bekledim. Tüm bu sessizlik sonunda boğazını temizleyip gözlerini kaçırdı.

" Geri döneceğini bilmiyordum." gözlerimi yüzünden ayırmadığım halde o inadına yere bakıyordu.

" Döndüm işte, peki sen?"

" Bilirsin, eski ortağız ve yardım etmem gerektiğini düşündüm. Uzun zamandır şirketin başı boş sayılır. " belli belirsiz mırıltılar eşliğinde kafamı salladım.

" Otursana, ayakta kaldın."

" Rahatsız etmeyeyim ş-"

" Otur, Baekhyun." iç çekip karşımdaki koltuğa oturduğunda gözleri nihayet bana odaklandı.

" İyi hissediyorsun değil mi Taeyeon?"

" Sanırım, halsizim sadece." başını eğip ellerine bakınmaya başladı. Tırnaklarını birbirine vurup parmaklarını çekiştiriyordu.

" Halsizliğin,bebek yüzünden mi?"

" Bebeği aldırdım, Baekhyun."

Ice QueenWhere stories live. Discover now