18. Bölüm

2.7K 178 8
                                    

Gözyaşları, içinizde biriken duyguları dışarıya vurmanızı sağlayan en güçlü etkendir.

--

Güneşin etkisini en çok gösterdiği öğlen saatlerinde, serin ve ağaçların gölgeliği altındaki mezarlıktan ayrılmış, eve doğru yola koyulmuştuk. Boynumu koltuğun rahat başlığına gömmüş, karşımda uzanıp giden yolu izlerken bir ara bakışlarım Gökhan'a kaydı. Gözlerini perdeleyen güneş gözlüğüne rağmen kaşlarının çatık olduğu belliydi. Alçıda olan sol kolu omzuna geçirdiği destekle birlikte dengedeydi, boşta kalan eliyle de direksiyon hakimiyetini sağlıyordu. Sabahın erken saatlerinde beni almaya geldiğinde kolunun alçıya alındığını görünce umursamadığımı belirten bir ifadeyle kısaca ne olduğunu sormuştum, o da fazla üstünde durmak istemiyormuşçasına ''Ufak bir kaza, önemli bir şey değil.'' diyerek konuyu kapatmıştı. Kafasının üzerindeki hafif yarayı da fark ettikten sonra dedikleri pek inandırıcı gelmese de ilgilendiğimi sanmasın diye üstelememiştim. Bakışları aniden beni bulunca bir an kilitlendim, kısa süre sonra gözlerimi gözlerinden kaçırıp aceleyle yola çevirdim.

''Beni mi izliyordun sen?''

Dudakları hafifçe kenara kıvrılmış, alaydan uzak bir şekilde gülümsemişti. Cevap verme gereği duymadan konuyu değiştirdim.

''Sadece alçının üzerindeki şekilleri inceliyordum.''

Dudakları yeniden düz bir çizgi halini aldığında sol koluna kısa bir bakış atarak ''Sıkıntıdan çizmiştim, fazla dikkat çektiğini sanmıyorum.'' demesi üzerine anladığımı ifade eden bakışlarımı gözlerine sabitledim. Bana bakma gereği duymadan yeniden sıkıntılı bir şekilde yolu izlemeye koyuldu, önemli bir sorunu vardı ve bunu gizleme gereği duymuyordu. Ya da gizlemeyi bir türlü beceremiyordu, çelişkili bir kişiliği vardı ve ruh hali fazla değişkendi.

Dakikalar sonra evimin bulunduğu apartmana gelmiştik, kötü hissettiğim zamanlarda arayıp sıkıntımı onunla paylaşabileceğimi söyledikten sonra gülümsemesine istemsizce yüzümde oluşan belli belirsiz hafif bir tebessümle karşılık verdim ve yavaş hareketlerle arabadan indim. Gökhan'ın yeniden gaza yüklenip gözden kaybolmasını izlerken elimdeki kitapların üzerinde tuttuğum telefonumun aniden titremesiyle boş gözlerle kilit ekranını açtım ve anneannemden gelen mesajı okumaya başladım.

''Sanırım eve giremeyeceksin çünkü ben İmbatlı'daki evdeyim, sen de sabah çıkarken anahtarlarını masanın üzerinde unutmuştun. Yanıma almam gereken birkaç parça eşya kalmıştı, bugün bazı şeyler için gerekli oldular. Hepsini toplamam uzun sürecekmiş gibi görünüyor, kapının önünde bekleyemeyeceğine göre yanıma gelsen iyi edersin. Hem bana da yardım etmiş olursun, sonra beraber eve döneriz.''

Sıkıntıyla oflayıp yanına gideceğimi belirten kısa bir mesaj yazdıktan sonra telefonuma ve kitaplarıma daha sıkı tutunup anneannemin evine doğru yürümeye başladım. Fazla uzak değildi, herhangi bir araç kullanmama gerek yoktu. Büyükbabamın ölümünün ardından anneannem beni kendi evine çağırmıştı, ben reddedince o yanıma yerleşmeye karar vermişti. Bu bir ay içerisinde de tam toplanamamış, sadece birkaç parça kıyafet alabilmişti yanına. Şimdi de kalan eşyalarını topluyordu, boş gözlerle çevremi izleyerek yürürken ''Keşke anahtarlarım yanımda olsaydı.'' diye sessizce sitem ettim. Her geçen saniye adımlarımı biraz daha hızlandırarak yürüyordum, aceleyle caddenin karşı tarafına geçerken benim hizamda yürüyen bir kız grubunun bana bakarak bir şeyler fısıldadıklarını fark ettim. Umursamayarak yola devam ederken içlerinden birinin ''Bu suratsızı Begüm'e mi tercih etmiş yani?'' diyerek hiç çekinmeden alayla kahkaha atması üzerine adımlarımı yavaşlatıp durdum ve başımı yavaş hareketlerle onlara doğru çevirdim. Suratıma bakıp somurtmaya başlamışlardı, sonra aniden gülmeye başladılar. Beni taklit ettiklerini anlamıştım, iyice yanlarına yaklaşıp az önce konuşan kızı boşta kalan elimle geriye doğru iteledim ve sinirle konuşmaya başladım.

RuhsalWhere stories live. Discover now