Yıl: 2147
Dünya, 20 yıl önce uzaydan gelen bilinmeyen bir varlık türünün istilasına uğradı. Bu yaratıklar, iğrenç, hızla çoğalan ve insana saldıran canlılar-şehirleri, kıtaları yok etti. İnsanlık, hayatta kalabilmek için yer altı tesislerine, labora...
Jimin boynundaki ince, siyah zinciri çıkardı. Ucundaki küçük, taş görünümlü parça artık parlamıyordu. Matlaşmıştı. SooYeon onu eline aldı, uzun uzun inceledi. Birkaç garip sembol ve tırnak kadar küçük bir mühür gibi görünen desenler vardı üzerinde. Etrafında kimse bunu daha önce fark etmemişti.
Yoongi ellerini masaya koyarak ayağa kalktı.
"Yani yaratıklar bu kolyeye tepki verdi. Ve sadece Jimin'e... başka hiçbirimize değil."
Haejin dayanamayıp öne atıldı.
"Bu onun yaratıklardan biri olduğunu kanıtlar! Bakışları bile onlara benziyor! Onu atmalıyız buradan, insanlarımız, ayrıca ben yeni çocuklar eğitiyorum! Onlara birşey olursa... !" ellerini yumruk yaparak Jimin'e baktı
Yoongi sert bir bakışla ona döndü.
"O yaratıkları dışarı çıkaran kişi yine Jimin'di. Eğer o olmasaydı, şu an çok daha fazla ceset kaldırıyor olurduk."
Haejin dişlerini sıktı, ama sustu.
Yoongi, tekrar Jimin'e döndü. Sesi bu kez daha yumuşaktı.
"Ne olduğunu bilmiyoruz. Ama bu seni 'tehdit' yapmaz. Sadece... bilmemiz gereken bir gizemin parçasısın."
Jimin gözlerini kapattı. İlk kez içten bir nefes aldı.
Ama dışarıdaki kaos, içerideki cevapsız sorular... bu sessizlik çok uzun süremeyecekti.
Toplantı odasında bir süre sessizlik hâkimdi. Herkes Jimin'in cevabını, Yoongi'nin kararını sindirmeye çalışıyordu. Kimisi bakışlarını Jimin'den kaçırıyor, kimisi hâlâ şüpheyle onu süzüyordu. Kimi kalbinin derinliklerinde onun kurtarıcı olduğunu düşünürken, kimi hâlâ bir tehdit olarak görüyordu.
Yoongi kısa bir iç çekişle arkasını döndü. Ellerini pantolonunun ceplerine sokarken sesi tekrar duyuldu:
"Herkes yerine. Bu gece ikili devriyeler olacak. Sığınak içi ve çevresi temizlenmeden kimse yalnız çıkmayacak."
İnsanlar yavaş yavaş yerlerinden kalkıp kapıya yöneldiklerinde, dış kapı aniden gıcırdayarak açıldı. Gözler o yöne döndü.
Jaehyun içeri girmişti. Saçları dağınıktı, yüzünde birkaç çizik ve gözlerinde rahatsız edici bir boşluk vardı. Omzuna atılmış yarım yamalak bir battaniye ile hâlâ uyanmamış gibi görünüyordu. Bir elini sırtına götürdü, yavaşça kaşırken ağzını yamultarak sordu:
"Yaratıklar nerede?"
Salon sessizleşti. Bu soru, hem fazla geç hem de fazla gereksizdi. Gruptakiler, bir anlığına gerçekliğe dönüp ne cevap vereceklerini bilemediler. Sonra kahkahaya benzer, acı karışımı homurtular duyuldu.
Jungkook başını iki yana salladı. "Adam saklandığı yerden yeni çıkmış. Hoş geldin korkak tavuk."
Taehyung gülerek destekledi. "Tuvalete mi gizlendin yoksa kendi bacağından mı korktun?"
Jaehyun, hafifçe gülümsedi ama dudaklarındaki ifade düşmanca değil, savunmasızdı. Sırıttı, fakat içten değildi.
"Ben hayatta kalmayı tercih ettim. Herkes kahraman olmak zorunda değil."
Bir iki kişi homurdandı. Kimse açıkça itiraz etmedi ama gözlerdeki küçümseme belirgindi. O esnada Jimin hâlâ yerinden kalkmamıştı. Onunla göz göze gelmekten çekinen Jaehyun, oraya neden geldiğini unutmuş gibi geri geri kapıya yöneldi.
Saat ilerlemişti.
Sığınak soğuktu. Işıklar kısıktı, duvarlar yankı yapacak kadar sessizdi.
Minho ve Haejin, sığınağın koridorunda kırık bir kapının başında diz çökmüş, tamirle uğraşıyordu. Kapı, daha önce yaratıkların zorlayarak girdiği yerlerden biriydi. Menteşeler yamulmuş, kapı eğrilmişti. Minho penseyle bir vidanın etrafını sıkarken Haejin, çenesini sıkıp alet kutusundan yeni bir menteşe çıkardı. Öfke hâlâ gözlerindeydi, ama bu kez daha çok diline vurmuştu.
"Jimin... Şu çocuğun masum olduğuna inananlar var ya... salak bunlar. Resmen gözümüzün önünde büyüye benzer bir şeyle yaratıkları susturdu, ama kimse bunu sorgulamıyor. Ne güzel lan. Yarın hepimizi içimizden parçalasın da görelim."
Minho sessiz kaldı. Penseyi bırakıp elini uzatarak kapının üst çerçevesini hizalamaya çalıştı. Haejin'in ne dediğini duyuyordu ama henüz fikrini söylemek istemiyordu. İçindeki karmaşa büyüktü. Haejin'in her cümlesi gerilimi daha da arttırıyordu.
"Ve Yoongi? O ne yapıyor? Onu koruyor. Cidden. Sığınağın lideri olacak adam, bir yaratık-seviciyi savunuyor. Anlamıyorum. Gerçekten anlamıyorum. Ya Jimin o yaratıkların başıysa?"
Minho, sonunda sessizliğini bozdu. Sesi sakindi ama yorgundu.
"Henüz hiçbir şey bilmiyoruz. Belki..." duraksadı, ardından ekledi, "...belki düşündüğümüzden daha farklı bir şeydir bu."
Haejin sinirle ayağa kalktı. Metal menteşe yere düştü. Gözleri daraldı.
"Sen de mi? Sen de mi inanmaya başladın onlara? Lan oğlum, beş kişi öldü! Ve bu çocuğun onlara sözlü bir komut verdiğini gördük. Biz sadece 'belki' diyerek susacak mıyız?"
Minho başını eğdi. İçindeki soru işaretleri yüzüne yansımıştı. Jimin'i yıllardır tanımasa da onun sessizliğinin ardında bambaşka bir hikaye olduğunu seziyordu. Ve her ne kadar yaratıklarla ilişkisi korkutucu olsa da o gece onları durdurabilen tek kişi olmuştu. Bu da görmezden gelinemezdi.
"Onu dışlamak yerine... belki korumalıyız."
Haejin gülmeye başladı. Ama bu kahkaha neşeli değildi. Acı, öfke ve delirme eşiğiyle karışık bir kahkahaydı bu. Boğuk ve kırıcı.
"Koruyalım ha? O çocuğu koruyalım. Sığınağın çoluk çocuğunu bırak, o yaratıkları bile korkutan bir şeyi mi? Güzel fikir. Sonra sıra bize gelsin."
Minho cevap vermedi. Gözlerini yerdeki vida kutusuna dikti. İçinden bir şeyler kırılıyordu. Güvensizlik, korku ve belirsizlik herkesi kemiriyordu. Ama belki de... en çok Jimin'i.
Ups! Gambar ini tidak mengikuti Pedoman Konten kami. Untuk melanjutkan publikasi, hapuslah gambar ini atau unggah gambar lain.
Kitap heyecanlı gidiyor. Umarım bozmam ve yazmayı bırakmam 😭😥