Yıl: 2147
Dünya, 20 yıl önce uzaydan gelen bilinmeyen bir varlık türünün istilasına uğradı. Bu yaratıklar, iğrenç, hızla çoğalan ve insana saldıran canlılar-şehirleri, kıtaları yok etti. İnsanlık, hayatta kalabilmek için yer altı tesislerine, labora...
Ups! Gambar ini tidak mengikuti Pedoman Konten kami. Untuk melanjutkan publikasi, hapuslah gambar ini atau unggah gambar lain.
Tavan lambası titreyerek yandı, sonra yeniden sönüp yutulduğu karanlığa geri döndü. Loş bir ışık sığınağın içini aydınlatmak için çabalarken, duvarlardan gelen hafif metalik tıkırtılar, yerin altındaki bu dünyayı yaşayan bir varlık gibi hissettiriyordu. Paslı kirişler, sızan borular ve çatlamış beton zemin, buranın bir zamanlar bir bilim tesisi mi, yoksa sadece unutulmuş bir metro hattı mı olduğunu belirsiz kılıyordu. Şimdi ise burası, hayatta kalanların nefes aldığı tek güvenli yerdi.
Yoongi ayakta, harita kaplı bir masanın başında duruyordu. Gözleri, haritanın köşesine sabitlenmiş, neredeyse hiç hareket etmiyordu. Onun etrafında sessizlik hâkimdi, ama sessizliğin ardında gergin bir enerji vardı. Sığınakta nefes alan herkes, onun bir şey söylemesini bekliyor gibiydi.
Etrafta onlarca insan vardı. Kimisi duvara yaslanmış, kimisi yerdeki battaniyelere sarılmıştı. Her biri yorgun, kirli ve hayatta kalmanın ne demek olduğunu yüzlerinde taşıyordu. Onların arasında bir köşede, Jimin dikkat çekmeden oturuyordu. Diğerleri gibi o da sıradan bir hayatta kalandı, görevli değildi, silah taşımıyordu. Ama gözleri dikkatliydi. Gözlemliyordu. Özellikle Yoongi'yi.
Yoongi'nin yanında Haejin dikiliyordu. Onun varlığı sığınaktaki çoğu kişiyi ürkütüyordu. Sert bakışları ve her an tetikte oluşu, savaşçı ruhunu gizlemiyordu. Haejin, yaratıklarla bire bir dövüşenlerden biriydi. Bu yüzden sözleri dinleniyor, ama asla sorgulanmıyordu.
"Doğudaki tünel çökmüş. Orayı kaybettik," dedi Haejin, sesi keskin ve netti. "Ama birkaç kişi hâlâ orada olabilir."
Yoongi'nin kaşları çatıldı. "Oraya geri dönmeyeceğiz," dedi kısa bir sessizlikten sonra. "Kaybettiğimiz her alan için adamlarımızı riske atamayız."
Haejin'in yüzü kasıldı ama cevap vermedi. Yoongi'nin kararları her zaman tartışmasızdı. Belki de bu yüzden hayattaydılar.
Sığınakta bir uğultu başladı. İnsanlar sessizce fısıldaşmaya başlamıştı. Herkes tünelin durumunu merak ediyordu. Kimse açıkça korktuğunu belli etmiyordu ama o korku, duvarların arasında yankılanıyordu.
Bu sırada, köşede oturan Jimin başını hafifçe kaldırdı. Gözleri Yoongi'ye kaydı, sonra Haejin'e. Onların konuşmalarını tam olarak duymamıştı ama tonda bir değişiklik hissetmişti. Burada kaldığı süre boyunca Yoongi'yi uzaktan incelemişti. Soğuk, sessiz ama güçlüydü. Sığınaktaki herkes ona güveniyordu. Özellikle Minho ve Sooyeon gibi görevli diğerleri. Onlar da toplantı sırasında oradaydı, sessizce gözlemliyorlardı.
Sooyeon, gölgelerde kaybolmuş gibi duruyordu. Uzun siyah pelerini sırtında, saçları yüzünü kısmen örtüyordu. O, Yoongi'nin sessiz gölgesi gibiydi. Gözleri sürekli insanları tarıyor, her hareketi hafızasına kazıyor gibiydi. Onun varlığı, çoğu kişiyi rahatsız ediyordu ama hiçbiri bunu dile getirmeye cesaret edemiyordu.
Birden, sığınağın girişindeki kapıdan bir çığlık yankılandı. Herkes bir anda sessizliğe büründü. Haejin hemen silahına uzandı, Yoongi ise hiç kıpırdamadı. Girişteki görevli hızla içeri girdi, nefes nefeseydi.