SooYeon'du.
Elini tutarken bakışları Haejin'in gözlerinin içine kilitlendi. Sakin ama tehditkârdı. Onun bakışlarında bir ceza, bir uyarı vardı. Dişleri sıkılıydı.
"Yeter." Sözcük yalnızca bir ses değil, bir hüküm gibiydi. Kalabalık nefesini tuttu.
Haejin'in kolu geride kaldı. Birkaç saniye göz göze geldiler. Sonra SooYeon ağır adımlarla Jimin'in yanına çömeldi. Eliyle Jimin'in kolunu nazikçe tuttu ve kalkmasına yardım etti. Jimin neredeyse hiç direnç göstermedi. Burnundan sızan kan çenesine doğru süzülüyor, yüzünü kırmızıya boyuyordu. Acıdan çok utanç vardı yüzünde.
O an bir ses yankılandı.
"Herkes toplantı odasına! Şimdi!"
Yoongi.
Sesindeki ton soğuktu, ancak içinde bastırılmış bir öfke taşıyordu. Çenesi sıkılmış, gözleri daralmıştı. Adımları kararlıydı. Kalabalığın arasında ilerledi, Jimin'in yanından geçerken gözleri Jimin'in kanlı yüzüne takıldı.
"Sen de geleceksin Jimin."
Sözleri keskin bir bıçak gibi Jimin'in içine saplandı.
Jimin başını eğdi, bir şey demedi. Sadece Yoongi'nin peşine takıldı. Kalabalık, fısıltılar ve sert bakışlarla birlikte aralarından geçmesine izin verdi. Her adımı ağırdı. Ayakları sanki yere batıyor, kalbi her adımda biraz daha ağırlaşıyordu.
Haejin, geride kalırken Yoongi'nin ardından yürüyen Jimin'e öyle bir bakış attı ki, o bakış binlerce kelimeden daha ölümcüldü. Elini boğazına götürdü. Parmakları bıçak tutuyormuş gibi yaptı. Dudakları kıpırdadı, sessizce ama net. "Seni öldüreceğim."
Toplantı odası karanlık, gergin bir hava ile doluydu. Sandalyeler daire şeklinde dizilmişti. Ortadaki sandalye ise diğerlerinden farklıydı. Sertti. Ve yalnızdı. Jimin, itirazsız bir şekilde o sandalyeye oturdu. Elleri dizlerinin üzerinde kenetlenmişti. Başını eğmişti. Yoongi karşısına geçti. Onun sağında Namjoon, solunda Jin oturuyordu. SooYeon, Hoseok, Eunmi, Taehyung, Jungkook ve Haejin, Minho sırasıyla yerlerini aldılar.
Odaya ağırlık çökmüştü.
Yoongi'nin sesi bu ağırlığı daha da derinleştirdi.
"Sen nesin?"
Soru sessizlikte patladı. Herkes Jimin'e döndü.
Jimin başını kaldırdı. Gözleri şişmişti. Burnu kurumuş kanla kaplıydı. Sesi kısık ve yorgundu.
"Bilmiyorum." dedi sadece. Gerçekten de bilmiyordu. Ne olduğunu, neden böyle olduğunu, yaratıkların neden ona boyun eğdiğini... hiçbirini.
Yoongi biraz öne eğildi. Gözleri kısmıştı, yüzünde bir kararsızlık, bir çözümleme çabası vardı.
"Yaratıklar seni görünce kaçtı. Sana boyun eğdiler. İnsanların içine girdiler, insanları parçaladılar ama sana dokunmadılar bile. Bu normal değil. Ve sen de bunu biliyorsun."
Sözcüklerin her biri odaya bir kurşun gibi düştü. Kalabalıktaki fısıltılar tekrar yükseldi. Jin huzursuzca yerinde kıpırdandı. Eunmi hıçkırıklarını tutmaya çalışıyordu.
Jimin derin bir nefes aldı.
"Ben onlardan değilim... Ama onlar beni tanıyor. Ya da... tanıyorlardı."
Taehyung kaşlarını çattı. "Ne demek tanıyorlardı?"
Jimin başını salladı. "Kolyem... kolyem parladığında yaklaştılar. Ama bana zarar vermediler. Sadece... önlerinde eğildiler."
YOU ARE READING
broken dawn ㄨ yoonmin
FanfictionYıl: 2147 Dünya, 20 yıl önce uzaydan gelen bilinmeyen bir varlık türünün istilasına uğradı. Bu yaratıklar, iğrenç, hızla çoğalan ve insana saldıran canlılar-şehirleri, kıtaları yok etti. İnsanlık, hayatta kalabilmek için yer altı tesislerine, labora...
Part 5
Start from the beginning
