Bir tanesi kısa bir an için durdu. İnce bacaklarını yere bastığında gövdesi titreşti. Ardından diğerleriyle birlikte sürünerek ilerlemeye başladılar. Sanki belirli bir hedefe yönelmiş gibiydiler. Onlar görünmeden geçiyordu ama etkileri hissedilecekti.

O sırada sığınağın farklı bir köşesinde, Jimin duvarın yanına kıvrılmış, gözleri yarı kapalı bir halde oturuyordu. Elinde eski bir kitap vardı, ama zihni sayfalarda değildi. Son zamanlarda artan kâbusları, bedeninde zaman zaman beliren ani ağrılar... Hepsi bir bütünün parçaları gibi ama nasıl birleştiğini hâlâ anlayamıyordu.

Birden... nefesi kesildi.

Göğsünde bir ağırlık, boğazında görünmeyen bir düğüm vardı. Hava birdenbire soğumuş gibi hissettirdi, ama ısıda hiçbir değişiklik yoktu. İçgüdüleri, ona yaklaşmakta olan bir tehlikeyi fısıldadı.

Gözlerini hızla açtı. Kalbi deli gibi atıyordu. Sığınakta her şey olağan görünüyordu, ama görünmeyen bir şey vardı. Yakın bir şey.

Ayağa kalktı, sendeledi.

Bir damla ter alnından süzülüp yanağına düştü. Boğazı kurumuştu, refleksle yan taraftaki küçük masaya yöneldi ve su şişesini aldı. Titreyen parmaklarıyla kapağı çevirdi. Gözleri hâlâ etrafı tarıyordu.

Bir yudum aldı.

Ama o his gitmedi.

Yaratıklar çoktan içeri girmişti.

Ve Jimin'in içindeki uyanış... yeni başlıyordu.

Gece, sığınağın kalın duvarlarını sessizlikle örterken, içerideki yaşam yavaşça dinlenme moduna geçmişti. Herkes kendi köşesine çekilmiş, yarının belirsizliğine rağmen kısa süreliğine de olsa huzur arıyordu. Ama bilmedikleri bir şey vardı. Tehlike artık dışarıda değildi. İçeri sızmıştı. Yavaşça, sinsice.

Yaratıklar zekiydi.

İnsanlara doğrudan saldırmıyorlardı. Önce gözlemliyor, sonra vuruyorlardı. En zayıf anı kolluyorlardı.

Ve şimdi, sığınağın her köşesinde sinsice konumlanmışlardı.

Bir tanesi, kimsenin bilmediği bir şekilde Yoongi'nin odasına kadar ulaşmıştı. Sessizce, duvar boyunca sürünerek dolabın arkasına saklanmıştı. Hareket etmiyor, sadece izliyordu. Avını bekleyen bir yılan gibi...

Diğer dört yaratık ise insanların dinlenmek için bir araya geldiği geniş salonda, duvarın üst kısımlarına tırmanmışlardı. Işıkların ulaşamadığı gölgelerde, sadece gözleri parlıyordu. Gecenin içinde yıldız gibi değil, karanlığın içinden bakan lanetli gözler gibi...

Kalan iki yaratık ise görevli odalarının bulunduğu bölgede gizlenmişti.

O sırada Taehyung yatağında oturmuş, büyük bir titizlikle bıçağını bileliyordu. Metalin metale sürtünmesinden çıkan ses, oda boyunca yankılanıyordu.

"Bu bıçakla tüm yaratıkları parçalarım," dedi, kendi kendine gururla.

Yatağın üstünde oturan Sooyeon, not defterine bir şeyler karalarken başını kaldırmadan alaycı bir şekilde mırıldandı:
"Yine egon çalışıyor."

Jungkook hemen lafa atladı, kıkırdayarak, "Dikkat et de onlar seni parçalamadan önce havanı alırsın."

Taehyung'un kaşları çatıldı. "Ben olmasam çoktan ölmüştünüz."

Bu sırada, duvarın hemen arkasında duran yaratık, sessizce hareket etti. Taehyung'un boynunun tam hizasında duruyordu. Birkaç saniye daha gecikseydi...

broken dawn ㄨ yoonminWhere stories live. Discover now