Jin şaşırdı. Namjoon'un sesi hafif titremişti. Bu, onun için fazlaydı. Gerçekti.
"Duygularını bastırıyor musun?" diye sordu yavaşça.
Namjoon ona döndü. Gözleri yorgundu ama içindeki karanlık denizin yüzeyinde bir kırılma vardı. "Her gün."
Sessizlik tekrar çöktü. Ama bu kez, aralarında bir şey oluşmuştu. Adını koymasalar da kalplerine dokunan, gözlerinin içine işleyen bir bağ...
Jin, küçük bir çalının arasına eğildi. "Burada bir şey var. Nane gibi ama daha yoğun kokuyor. Belki antiseptik özelliği vardır."
Namjoon hemen yanına geldi. "Evet... bu kesinlikle işe yarar. İyi iş çıkardın."
"Ben hep iyi iş çıkarırım," dedi Jin, göz kırparak.
Namjoon hafifçe gülümsedi. "Evet. Ama sadece bitkiler konusunda değil."
Göz göze geldiklerinde zaman bir anlığına durmuş gibiydi.
Namjoon sera girişindeki dijital panelin başında durduğunda sabırla bekledi, Jin ise elindeki örnek kutularını dikkatlice steril muhafazaya yerleştiriyordu. Sera, sığınağın dışında kalan sayılı güvenli alanlardan biriydi; ama bu "güvenli" kelimesi, içinde taşıdığı riskleri inkâr ettirmiyordu. Bitkiler, havadaki toksinler ve içerideki nemin içinde gizlenen mikro organizmalar... Hepsiyle baş etmek için sadece bilgi değil, şans da gerekiyordu.
"İşlem tamam," dedi Namjoon. "Sisteme göre enerji seviyemiz düşmek üzere."
Jin başını kaldırıp telaşsızca gözlüklerini düzeltti. "O zaman Minho'yu uyaralım. Yine o kapı saçmalayabilir."
Namjoon başıyla onayladı. "Kapı o moddayken içeri bir şey girerse... bu sefer kurtaramayız."
İçten içe bir huzursuzluk hissediyordu. Bitkilerden biri, eldivenli parmağı değdiğinde aniden titremişti. Bir tür tepki mi, yoksa bilinçsizce bir hareket mi, henüz çözümleyememişti. Ama aklı hâlâ o yaprakta kalmıştı.
Sığınak girişine döndüklerinde Minho çoktan oradaydı. Panelin ışıkları sönük yanıyor, açılıp kapanan kapı inatla sabit kalıyordu. Yarısı açık, yarısı kapalı tıpkı bir tuzak gibi.
"Yine mi ya?" Minho yumruğunu panele vurdu. "Siktiğimin kapısı yine takıldı!"
Namjoon yaklaştı, hafifçe gülümsedi. "Sakin ol adamım. Şu an sinirlenmek değil, çözüm üretmek zamanı. İçeri yaratıkların dolmasını istemeyiz, değil mi?"
Minho alnındaki teri silerek içeri yöneldi. "Birkaç ekipman almam gerek. Hemen geliyorum."
Kapının yarı açık hali hâlâ düzelmemişti. Otomatik sistemin çalışması için enerjinin yeniden yönlendirilmesi gerekiyordu, ama kimse içerideki akımın ne durumda olduğunu bilmiyordu. Jin ve Namjoon, Minho'nun arkasından bakarken, içeride bir şeylerin kıpırdadığını kimse fark etmemişti.
O an oldu.
Sessizce, zeminden sızan gölgeler gibi, yedi adet yaratık kapı aralığından süzüldü. Boyları bir insan elini geçmeyecek kadar küçüktü ama şekilleri... doğanın hiçbir biçimine uymuyordu.
Tüm vücutları solgun mor ve lila tonlarındaydı. Üç kanatlı gibi görünen yapıları aslında damarlarla kaplı ince zar dokulardan oluşuyordu. Işık onlara vurduğunda bu zarlar yarı şeffaflaşıyor, içlerinden koyu renkli sıvıların aktığı damarcıklar görünüyordu. Ortalarında kıvrılarak hareket eden küçük bacaklar ya da kollar vardı; her biri bir deniz canlısının dokunaçlarına benziyordu. Baş kısmı yoktu ya da vardıysa da o kadar değişmişti ki artık tanımlanamaz haldeydi.
ČTEŠ
broken dawn ㄨ yoonmin
FanfikceYıl: 2147 Dünya, 20 yıl önce uzaydan gelen bilinmeyen bir varlık türünün istilasına uğradı. Bu yaratıklar, iğrenç, hızla çoğalan ve insana saldıran canlılar-şehirleri, kıtaları yok etti. İnsanlık, hayatta kalabilmek için yer altı tesislerine, labora...
Part 4
Začít od začátku
