"Laf etme oğluma."

Start from the beginning
                                    

Daldığım düşüncelerden arınıp tekrar salona geçtim. Tabi salona geçerken holdeki aynadan kendime bakmayı ihmal etmedim, güzel görünüyordum..
Tam salona girdiğim sırada tekrar kapı çalınca geri döndüm, kapıyı ben açtım, gelen 5-6 kişilik misafir grubu karşıladıktan sonra onları da salona kadar geçirdim. Havva çıkarılan paltoları, kürkleri asarken ben de kış bahçesine gidip Pelin'in yanına oturdum.
"Hepsi çirkef.." Diye mırıldandım.
Sırıttı.
"Kilo almışsın falan mı dediler?"
"Hayır, öyle olduğunu mu düşünüyorsun?!"
"Allah aşkına abla kilon mu kaldı? Aklıma ilk o geldi, onu söyledim."
Sırıttım. Uzanıp Cengiz Han'ın eliyle oynadım.
"Onu o cadolozların önüne çıkarmak istemiyorum.."
"Onu olabildiğince burada tutacağım. Yokluğu fark edilince getiririm."
"İstersen bahçeden dolanıp eve ana kapıdan gir, odasına çıkar onu. Hem altını, hem de giysilerini değişmemiz lazım."
Gülümsedi.
"Tamamdır, teyze-yeğen operasyonu başlasın!"
Sırıttım.
"Hadi göreyim seni!"

----------

Dadı'nın getirttiği hoca mevlit okuyup dua ederken başıma mürdüm şalı atmıştım. Mevlit bitince aradan birisi konuştu;
"Helin? Küçük Bey'e ne isim koydunuz güzelim?"
"Cengiz Han koyduk, Nazife Hanım.."
"Küçücük bebek için, ağır bir isim değil mi?" Diye çemkirdi, adını bilmediğim dangalak kızıl kadın.
"Siz nasıl bebekler doğuruyorsunuz bilmiyorum ama bizde doğan çocuklar büyüyüp yetişkin oluyor. Bebek kalmıyor yani." Dedim, zarif bir gülümsemeyle.
Birkaç kadın kıkırdarken annem ters ters bakışlar atıyordu.
"Ee? Cengiz Han'ı göremeyecek miyiz?" Dedi tontiş bir teyze.
Gülümsedim,
"Göreceksiniz tabii, teyzesi giydiriyordu onu, bir bakıp geleyim."
Salondan çıktım, ilk mutfağa uğrayıp ikramları dağıtmalarını söyledim, sonra da üst kata çıkıp Cengiz Han'ın odasına girdim.
Pelin yine yapmıştı yapacağını. Mevlid işini duyduğu günden bir gün sonra eve kargoyla gelen bir kutunun içinden yenidoğanlar için özel dikilmiş mürdüm bir şehzade kaftanı çıkmıştı.
Mürdüm şal-ayakkabı da oradan geliyordu yani. Ana oğul takım olacaktık.
Tolga şehzade kaftanına bayılmıştı. Çocuğa "şehzadem" diyip duruyordu.
İçeriye girdiğimde Pelin Cengiz'in beşiğini sallıyor,
"Ne anan kılıklı veletsin.." Diye mızmızlanıyordu. Sırıtıp yanına gittim,
"Sen de öyleydin, tüm suçu bana atma."
Beşiğe uzanıp Cengiz'i kucağıma aldım,
"Gel bakalım küçük şehzade, hatunlar tez seni görmek isterler.."
Ben önden, Pelin arkadan aşağıya indik, salona girdik.
Cengiz'i gören ayılıp bayılıyordu. Tamam, şirin veletti, tamam, gamzeleri çok güzeldi, tamam ağzı burnu her birşeyi güzeldi ama daha kırk günlük bebeğin yüz hatları tam oturmamışken komik komik yorumlar yapıyorlardı;
"Ay bak bunun da Helin gibi elmacık kemikleri çıkık."
"Babası gibi geniş omuzlu olacak."
Özellikle bu lafa sinir olmuştum. Gelmiş bir milyon yaşına, benim kocamın omuzlarını mı inceliyor? Bir de 2,5 kiloluk oğlumun omuzlarıyla karşılaştırıyor.. Salak kadın..
İnsanlar Cengiz'e bakarken Dadı'yla getirdiği hoca oturdukları yerden sürekli nazar duaları okuyorlardı.
Bilerek annem taşıyordu Cengiz'i, onun otoritesi, bir bakışı buradaki kadınlara hadlerini bildirmeye yeterdi. Keza öyle de oldu.
Bir teyze oğluşumu öpmeye kalkışınca annem atıldı,
"Erken doğduğu için direnci düşük, öpmeyiniz rica ediyorum."
Kadın hak verip başını sallarken annem bebeği yanıma getirdi,
"Bu çocukcağız aç, en son ne zaman emzirdin?" Diye dişlerinin arasından tısladı.
Sessizce cevapladım,
"3 saat falan önce."
Annem sinirle bebeği elime tutuşturup, belime kimseye göstermeden bir çimdik attı,
"Çabuk gidip torunumu doyur."
Ben pısırıp pıtır pıtır odaya çıkarken annem misafirlere geri döndü.

Cengiz'i odamdaki berjerde emzirirken telefonum çaldı, tabiki arayan Tolga'ydı. Görüntülü arıyordu, aramayı açtım, konuştum;
"Karını mı özledin?" Dedim şirin şirin.
"Yani tabi, o da var ama.. Oğlumu göster bana, özledim."
"Gösteremem."
"Neden?"
"Şehzade hazretleri çok meşgul."
"Napıyor?"
"Meme emiyor."
Bir kahkaha attı.
"Kahkaha atma, çocuğu korkutacaksın." Dedim sırıtarak.
Gülümsedi,
"Misafirler ne zaman gider?"
"İki üç saate anca. Sen istediğin zaman gelip oğlunu görebilirsin, hiç misafirlere görünmeden yukarı çıkarsın. Hem işime gelir, hem ona bakıp hem misafirlere laf yetiştirmek çok zor.."
"Neden? Ne söylüyorlar ki?"
"Boşver, geldiğinde mesaj at bana, kapıyı açarım."
"Tamam güzelim. Oğlum! Afiyet olsun!"
"Edepsiz.." Diye mırıldanıp telefonu kapattım, Cengiz'e döndüm,
"Baba da deli.. Ne yapacağız küçüğüm biz böyle..?"
Ben cümlemi tamamlayınca Cengiz kendinden beklenmeyecek bir şekilde gaz çıkardı.
"Hmm.. Anladım.. Doğru tabi.. Sen de haklısın oğlum.." Diye mırıldandım..

Yarı'm #wattys2016Where stories live. Discover now