BÖLÜM 22

48 12 10
                                    

Jae Hee'nin Jebin'e yaptığı tehdit amaçlı işkencenin üzerinden 1 ay geçmişti.

O olaydan sonra ikili izlerini kaybettirmişlerdi ancak cinayetler devam ediyordu. Junhyung ve Hea Ran konumlarının getirdiği bütün olanakları kullansalar da hiç bir iz bulamamışlardı.

Hea Ran'ın görev süresinin bitmesine az kalmıştı ve Türkiye'ye dönmeden önce bu işi çözmek istiyordu. Hayır bunu stajerlikten kurtulmak için değil.... değer verdiği dostlarının ve hayatına yeni girmiş olmalarına rağmen aile gibi oldukları o 3 genç adamın rahat nefes almaları için istiyordu.



Jebin, olayların aslını öğrendiğinde şok geçirmiş ve tam 11 saat boyunca odasından çıkmamıştı. En nihayetinde odadan çıkıp diğerlerinin yanına geldiğinde ilk söylediği "Ne yani gerçekten o Min Woo denilen adam bizim büyükanne Soo Jung'un gençliğindeki o örgütlerin kurucusu olan ve cezalandırılmak için okyanusa hapsedilen Yoon Woo Young muymuş? Hem de büyükanneyle birbirlerini seviyorlarmış ha? Woah daebak!! Nasıl olmuş da kaçmış ordan? Ayrıca o hapishanedekilerin hepsi mi böyle ? Yani hapse girdikleri bedenlerinde ve yaşlarında sabit kalıyorlar öyle mi?! Woah daebak daebak!!"

Evet...Kore'ye geldikleri ilk zamandan beri en yakın arkadaşı olarak bellediği Jae Hee denilen kızın gerçek yüzünü öğrenmiş olmasıyla ilgili tek kelime etmemişti. Jebin güçlü bir kızdı ve diğerleri bunu fark edip gerçekten onu içten içe takdir etmişlerdi.

Özellikle kıza karşı zaten üzgün hisseden Yonghwa'nın duyguları kızın gün geçtikçe ne kadar güçlü olduğunu görünce tarif edemediği hatta farkına bile varamadığı bir yoğunluğa ulaşmıştı ki bunun bilincinde olan tek kişi Jongsuk'tu. O da bir konuşma sırasında Jieun'a bahsetmişti.


Jieun ise.... Büyükannesi Woo Young'un geri döndüğünü öğrendikten sonra fenalaşmıştı ve o zamandan beri de durumu kötüye gidiyordu.

Bu yüzden bir süredir eve gitmek yerine büyükannesiyle kalıyordu. Doktor Jongsuk hergün Yonghwa'yla çıktığı araştırma yolculuklarından sonra büyükanneyi kontrole gidiyordu. Ancak ne yaparsa yapsın büyükanne eski sağlığına dönememişti.




Bu bir ayı takip eden 15 gün acaba bugün bir cinayet olacak mı diye tedirgin bir şekilde geçti. Ama tek bir cinayet bile olmadı.

Hea Ran artık rahat bir nefes alabileceklerini düşünerek yine boş geçen bir günün ardından kendini iş yerindeki koltuğa bıraktı. Junhyung ikisi için kahve almaya gitmişti.

İkisi de günlerce uyumadıkları o bir ayın sonrasında böyle olaysız günler geçirdikleri için bir bakıma mutluydular. Hea Ran uyuşuk bir şekilde koltuğa kıvrılmışken Junhyung elinde iki bardakla döndü.

"Uyuyor musun?"

"Hıh? Uyumuyorum. Ne çabuk geldin."

Junhyung elindeki latteyi Hea Ran'a uzattı. Kendine de yine kahve alma niyetiyle gidip kola almıştı. Hea Ran bunu fark edip gülümsedi.

"Saat gecenin 2si Hea Ran. Kafede sıra yoktu hemen kaptım geldim" dedi Junhyung hafifçe sırıttı ve devam etti

"Ya! Niye gülümsüyorsun öyle yoksa iyi bir haber mi var?" Hea Ran yanına oturan adama bakıp gülmeye devam etti.


"Niye böylesin sen?"

"Ne varmış bende?"

"Her seferinde kahve almaya diye gidiyorsun ama elinde kolayla dönüyorsun?" gülmeyi durduramıyordu.

Junhyung elindeki kolaya baktı. "Haa o mu? Seviyorum ne var yani?" dedi alay ederek.

Hea Ran Junhyung'u taklit ederek " Saat gecenin 2si Junhyung." dedi ve kahkahalarla gülmeye başladı. Kahvesini yandaki masaya koydu yoksa gülerken kesin dökerdi.


Hea Ran'ın yaptığı taklitle Junhyung da kahkalarına engel olamamıştı. Birbirlerinin güldüğünü gördükçe daha da çok gülüyorlardı. Gözlerinden yaşlar akan Hea Ran gülerken konuşmaya çalıştı.

"Kahveme...haha..kahveme ne koydun sen?!..."

"Oksijenle kafayı bulabilen birisin Hea Ran bi de kalkıp beni suçlama"


Mesleklerinden ve kendilerinden beklenmeyecek şekilde kendi kendilerine eğlenirken Junhyung'un telefonu çalmaya başladı.

"Kim?" diye sordu Hea Ran gözündeki yaşları silerken.

"Bilmiyorum ki numara kayıtlı değil ben hemen geliyorum senin yüzünden kolamı da bitiremedim" diye kolasını alıp Hea Ran'a sataşarak odadan çıktı.

Hea Ran "Pislik ya" dedi ve yine gülümseyerek baktı Savcı Yong'un arkasından.


Tanıştıkları ilk zamanlar hiç hoşlanmadığı bu adamdan gittikçe daha çok hoşlanmıştı Hea Ran.

Sürekli birlikte vakit geçirmek durumunda olduğumuz için derdi Hea Ran kızlar bu konuda üstüne vardıklarında.

Ama farkındaydı. Sebebi ne olursa olsun Junhyung'a karşı boş değildi işte kendine karşı dürüst olmalıydı değil mi?

Daha önce kimseye karşı böyle şeyler hissetmediği için duygularından emin olması biraz zamanını almıştı.

Evet bu yaşa gelmiş Hea Ran ilk kez aşık oluyordu. Ah evet tabi ki daha önce televizyonda gördüğü artistlere hatta çizgi film karakterlerine bile aşık olduğunu düşünmüştü belki ama bu farklıydı. En önemlisi gerçekti.

Ama onlarla ortak bir yanı da vardı. Yine tek taraflıydı.

Yine de içini ısıtan bir duygu olduğunu düşünüyordu Hea Ran.

Odadan çıkan Junhyung'un arkasından kendi kendine gülümserken odanın zaten zayıf yanan ışığı bir kaç saniyeliğine tamamen sönüp odayı karanlığa boğdu.

Hea Ran ışığını kullanmak için telefonuna uzanacakken lamba yeniden yanmaya başladı. Ama o kısa süren karanlık anla öncesi arasında odada büyük bir fark vardı.


Hea Ran bir anda karşısında Jae Hee ve Min Woo'yu görünce şok geçirdi tam çığlık atacakken tanımadığı bir adam tarafından zaptedildi.

Adam takdire şayan bir çeviklikle elindeki şırıngayı kızın bacağına batırdı. Ve çok geçmeden Hea Ran kendinden geçti.

Min Woo fısıldayarak adama talimat verdi.

"Çabuk ol da çıkalım şurdan." ve geldikleri gibi pencereyi kullanarak odayı terk ettiler.

Ama bu kez yanlarında Hea Ran'ı da götürüyorlardı.

MISSIONWhere stories live. Discover now