12. Bölüm: PİŞMANLIK

33K 2.3K 1.1K
                                    

İyi okumalaaaar! 🌸

🦌
*Duman- Öyle Dertli*
*Pilli Bebek- Olsun*


Yanılmak. Hata yapmak. Yanlışı seçmek.

Birbirine çok benzeyen bu davranışlar, daha evren bile var olmadan önce, Tanrı tüm ruhları bir araya toplamış, onlara tanışmaları için bir fırsat vermişken benim ruhuma özenle üflenmiş, adım adım, sokak sokak içime işlenmişti. Ne istersem isteyeyim, nereye gidersem gideyim, kiminle olursam olayım ben hep hata yapardım.

Neden ona güvenmeye çalışıyordum? Belki de birine güven duymaya ihtiyacım vardı çünkü etrafımda güvenebileceğim kimse kalmamıştı. Yaptığım ilk yanlışta herkes sırtını dönmüştü bana. Annem, Selin, diğer tüm insanlar.

Oysa yaptığım hataya rağmen yanımda duran biri vardı. Bana yardım edişinin altında sahiden de iyi bir insan oluşunun yattığına inanmak istemiştim. Ama görüyordum ki yine yanılmış, hata yapmıştım işte.

Benimle derdi neydi? Madem beni o heriflere teslim edecekti, neden o gece kurtarmıştı ki? Bıraksaydı da, ben bir şekilde adamları daha fazla kışkırtıp onların silahından çıkacak tek bir kurşunla son nefesimi verseydim ve bu hikâye de burada bitseydi.

Ama o bunu yapmamıştı. Ölmeme izin vermemişti.

Sokağı adım sesleri doldururken içimdeki yağmurun sızıntısı gözlerimden süzülüp yanağımda kendine bir yol çizdikten sonra boynumdan göğsümün arasına döküldü.

"Sana... İnanıyordum. Neredeyse." dedim gözyaşlarımın inadına gülerken, "Teşekkür ederim, bana bu dünyada kimseye inanamayacağımı bir kez daha hatırlattığın için."

Yutkundu. Sadece yutkundu ve gözünü bile kırpmadan bana bakmaya devam etti.

"İşte şimdi biz bizeyiz, Uluhan."

Adamın iğrenç sesi kulaklarıma dolduğunda yenilgiyi kabul edip teslim oldum ve gözlerimi Yiğit'in gecenin karanlığıyla yarışırcasına simsiyah olmuş gözlerinden çekip onlara doğru çevirdim.

Selin sayesinde tanıştığım ve adının Semih olduğunu hatırladığım adam her zamanki gibi içimi ürperten gülümsemesiyle bir bana, bir de Yiğit'e bakıyor ve bizi tenha bir sokakta kıstırmış olmanın gurunu yaşıyordu.

"Bire beş," dedi Semih Yiğit'ten herhangi bir tepki alamayınca. Aynı zamanda eliyle önce Yiğit'i sonra da arkasındaki dört adamla kendisini göstermeyi ihmal etmemişti. "Yiyorsa şimdi kafa tut."

Hırsla Yiğit'e döndüm. Geri zekâlı herif! Bara gittiğimiz gecenin sabahında benimle kavga edip sonra da adamlara çatmak için evden ayrılmıştı. Onu uyarmıştım. Karşılık verirse işin daha da sarpa saracağını söylemiştim. Ama o geri zekâlı egosu zedelendiği için beni dinlememişti bile. Kim bilir adamlara ne yapmıştı ki, şimdi onlar da bizi sıkıştırıyordu.

"Ya kızı bize ver, anlaşalım ya da şansını dene."

Yiğit ruhsuz bir şekilde güldü. Alaycı bakışları Semih'i baştan ayağa süzdükten sonra benim kırgınlık dolu gözlerimi buldu.

İşte o anda gözlerinden geçen o ifadeyi gördüm. Bir cam kırığı gibi göğüs kafesimde büzüle büzüle ufacık kalmış kalbimin herhangi bir köşesine saplanıp içimi sızlatan ifadeyi gördüm.

Yiğit Uluhan şimdi beni o heriflere verip arkasını dönüp gitmeyi deli gibi istiyordu. Karanlık ormanı gizleyen paslı kapının soluk demirleri arasından görebildiğim gölgelerle süslü manzara yüzüme yüzüme haykırıyordu. Çok derinlerde bir yerlerde, sebebini bilmediğim bir şekilde Yiğit bana zarar vermeyi müthiş bir şekilde arzuluyordu.

ÇEHRESİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin