4. Bölüm: CESARET

43.8K 2.8K 1.3K
                                    

Oy vermeyi unutmayın. :)
İyi okumalar! 🤍

🦌
Playlist:
*Hüsnü Arkan, Birsen Tezel- Hoş Geldin*

Tesadüflere inanmam ama kadere inanırım. Belki de kader çaresiz ve zayıf bir insan için bir kaçış yoludur. İnsan, değiştiremeyeceğini sandığı her şeyi kader diyerek kabullenir.

Geçmişi değiştiremeyeceğime göre geçmiş benim kaderimdi. Çocukluğum benim kaderimdi. Bir pencerenin başında babasını bekleyen o kız çocuğu, kırmızı duvarlı evin bir odasında ağlayan o kız çocuğu, geceleri kabuslarla uyanan o kız çocuğu benim kaderimdi.

Çocukluğum benim kaderimdi. Nereye gitsem peşimde sürükleniyordu. Daha kötüsü, onu öldürecek cesaretim de yoktu. Belki herkes ona kıyabilmişti ama ben kendi çocukluğuma kıyamadım. Ondan kurtulsam her şey kolay olurdu, yapamadım.

Ondan kurtulamadığım için kendimden kurtulmak istiyorum.

Kaderimden de kurtulmak istiyorum.

Bundan yaklaşık üç yıl kadar önce okulun kafeteryasında oturmuş bir yandan yeşil çayımı yudumlayıp bir yandan da ders notlarımı okurken boş masa bulamayıp yanıma oturmak için izin isteyen Selin'le tanışmam da kaderimdi o halde. Çünkü o günü de değiştiremiyordum ve sonuçlarına hala katlanıyordum.

Bana yanlış yapacağını içten içe bilmeme rağmen onun için sorumluluk almamın nedeni beni zayıf noktamdan, vicdanımdan vurmasıydı. İyi bir insan olmayabilirdi ama temiz ve çalışkan biriydi, ailesinin durumu benimkinden pek de parlak değildi.

Gözyaşları eşliğinde zor durumda olduğunu bana anlatırken, her zamanki gibi karşımdaki kişinin ağlamasına daha fazla dayanamamış ve elimden ne gelirse yapabileceğimi söyleyivermiştim.

Oysa yapmam gereken şey ona yardım edemeyeceğimi söylemekten ibaret olmalıydı.

Bunun yerine ona yardım ettiğim için şimdi Yiğit'i takip ediyordum.

Hava sıcak ve nemliydi, yürürken terlemiştim ve Yiğit bana göre çok hızlı yürüyordu. Adımları büyük ve çevikti.

"Hızlı yürüyemez misin," dedi bana dönerek, yine siniri tepesinde gibiydi, aslında benimleyken hep öyleydi.

Hala bir gizem olduğunu düşünüyordum, hoşlanmadığı biri için çok fazla zahmete katlanıyordu. Evime kadar gelip beni kurtarmak, borcumu ödeyip bana iş vermek de buna dahildi.

Biraz mahcuptum ama karşılığını verebileceğim için mutluydum. Hızlı öğrenir ve çabuk hareket ederdim, barında çalışmak ödediği paranın ne kadarına karşılık gelecekti, bilmiyorum ama en azından ortaya emeğimi koymuş olacaktım.

Ankara'ya dön, dedi iç sesim.

Ankara'da bundan daha iyisi olmayacaktı. Uzun zaman staj görecektim ve neredeyse garsonken kazanacağım parayı kazanacaktım, bazen bir okulu birincilikle bitirmek bile işleri çözmüyordu işte.

"Biraz yavaş yürümeyi denersen yetişeceğim," dedim nefes nefese bir halde.

Yiğit yürümeye bırakıp bana döndü. Eğer son anda durmayı başaramasam neredeyse ona çarpacaktım.

"Ne yapıyorsun, aniden durmasana öyle."

"Hey Allah'ım ya," dedi kendi kendine. "Hatırlat da bundan sonra yürümeyelim, arabayla bırakayım seni." Sonra yüzünü buruşturdu.

"Şoföre ihtiyacım yok," dedim sertçe.

"Ben de şoförün olmaya meraklıydım sanki," dedi ukala bir tavırla.

ÇEHRESİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin