70. Bölüm: BLİTZKRİEG (1. Kısım)

12.3K 715 1K
                                    

Herkese mutlu yıllar!

Nice beraber yıllarımız olsun! Sizleri seviyorum!

Bölümün tamamı bitmedi. Geri kalanı, yani alıntılarda okuduğunuz kısmı da en kısa sürede tamamlayıp atacağım.

❤️🎄🧑🏻‍🎄

❤️🎄🧑🏻‍🎄

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

70. Bölüm: BLİTZKRİEG

* https://www.youtube.com/watch?v=MgmzQmbaLEY *

*Kemal Sahir Gürel – Jarnana*

*İkiye On Kala – Depresyon Güzelim*

Birbirleriyle hiçbir ortak özelliği olmayan onlarca insanı bir araya toplayan organizasyonlardan pek hoşlanmazdım.

Sinema salonları mesela, içim daralırdı. Ya da cenazeler, bayram ziyaretleri, aile çay bahçeleri, gereğinden fazla kalabalık her yer çok ama çok can sıkıcı gelirdi.

Annemin beni sürükleyerek, bin tane laf sayarak götürmeye çalıştığı ve başarılı da olduğu düğünlerde nasıl içim sıkılırdı. Kuru yemiş ya da pasta yiyerek gürültüye katlanmaya çalışırdım.

Ama sanırım kendi düğünüm olduğu için, dünyanın en eğlenceli şeyini yapıyormuşuz gibi geliyordu bana.

Düğün de değil hatta, bu bir festival olmalıydı. Festivalden ne farkı vardı? Az önce sahnedeydim, Yiğit'le dans ediyor, hatta arada bir onun söylediği şarkılara eşlik ediyor, el çırpıyor, hayatında ilk kez konsere gitmiş liseli bir çocuk gibi anlamsız hareketlerle ritim tutuyordum. Benim için festivalden hiçbir farkı yoktu düğünümüzün.

Ama itiraf etmeliyim, herhalde kalbimi en çok hızlandıran, içimdeki Akdeniz özleminin başını şefkatle okşayan, bana yıllar boyunca bir sürüde, öylesine uçmuşum da, sonunda yuvama dönmüşüm gibi hissettiren şey çocukluğumda gittiğim köy düğünlerinde çalan, bizim köyün kız ve oğlanlarının dans ettiği şarkıların sağ baştan çalınmasıydı.

Balkan, Rumeli, Girit, Yunanistan türküleri çalıyordu.

Masaya oturmuş, bir zeytin ağacının tepesine tüneyerek izlediğim gelinleri hayal ediyordum. Duvakları baharda salınan bembeyaz çiçeklerin yapraklarını andıran o gelinlerin köyümüzün meydanındaki gülümseyen yüzleri yüreğimin üzerinden rüzgâr gibi geçiyordu.

Bizim köyü kim, nereden bilsindi?

İzmir'in dağları arasında, ufacık bir vadiye kurulmuş, telefon bile çekmeyen, etrafı zeytin ağaçlarıyla, zeytinliklerle dolu köyümüzün şarkıları çalındıkça kendimi gurbetten memleketine dönmüş bir gurbetçi gibi hissediyordum. Bu hissin güzelliğiyle günlerce ağlamak gerekirdi esasen, bazı hislerin, bazı kavuşmaların, dinmeye başlayan sıla hasretinin gülümseyerek, oynayarak değil, doya doya ağlayarak yaşanması, tüketilmesi, yudum yudum içilmesi gerekirdi.

ÇEHRESİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin