otogar

11 3 0
                                    

Yazın ortasında bile olsanız, otogara gittiğinizde bir titreme alır içinizi. Havanın soğukluğundan değil de, kalbin soğukluğundan oluyor sanırım. Yalnız kalmışlık hissi içimi soğutuyordu.


***
Bazen insan, birikmişlik hissi ile ağlamak ister. Onca yaşadığı şeye rağmen bir şey olmamış gibi davranır, ama sabır denilen şey taştığı zaman, en ufak şeyde patlatıp ağlamaya başlar. İşte tam da öyle oldu. Şuan otogardaydık ve abimin otobüsünün gelmesini bekliyorduk. Adana’ya halamların yanına gidiyormuş. Bunu da annemden öğrendim çünkü onunla tek bir kelime dahi konuşmadım. Çünkü konuşsam ağlardım. Fakat o bunu hak etmiyordu. Dilim böyle söylese de, gözler yalan söylemediği için, şuanda hıçkıra hıçkıra ağlamamak için kendimi çok zor tutuyordum. Gözüm yoldaydı. Otogardaki onca kişinin sesine rağmen, kulağım hepsine sağırdı şuan. Tek istediğim her şeyin bir rüya olmasıydı.

Değildi, Hepsini yaşıyordum. Düşünceler beynimin içinde sıralanırken, karşıdan gelen “Adana-Samsun” otobüsünü gördüm. Bir yolun daha sonuna gelmiştik. Etraf buram buram ayrılık kokuyordu. Abimle son kez orada göz göze geldik. Hemen kafamı çevirdim çünkü bu, dayanılmaz bir acıydı. İlk başta babama soğuk bir şekilde sarılıp helallik istedi. Sonra anneme...
Bana sarılacak mıydı? Yoksa öylece arkasını dönüp gidecek miydi? Gözlerime bakmıyordu. Kokusunu son kez içime çekmeme bile izin vermeyecekti sanırım diye düşünürken, bana doğru birkaç adım attı ve beni kolları arasına aldı. Boğazımdaki düğüm o kadar karmaşıktı ki değil konuşmama, nefes almama bile izin vermiyordu. Tam 8 saniye sarıldıktan sonra hepimize baktı ve; “Hadi Allah’a emanet” deyip arkasını döndü, ardından da otobüse bindi.
Gözlerim kararıyor, başım dönüyordu, ancak güçlü durmam gerekiyordu çünkü, şuan veda ettiğim kişi bana güçlü durmayı öğreten kişiydi. Sanırım Ruhum da bedenimi terk etmek istiyordu. Ancak terk edilmenin acısını öyle iyi biliyordum ki bedenime bile ihanet etmek istemiyordum.

Babam bir taksi çağırdı ve eve geldik. Yol boyu sessizce ağladım. Kimseye görünmeden, kimseye işittirmeden. Hıçkırıklarımı yutuyor, göz yaşlarımı silmeye çalışıyordum. Çünkü ben göz yaşlarımı silen birini kaybetmiştim.

Eve gelir gelmez üzerimi değişip rahat bir şeyler giydikten sonra hızla abimin odasına gittim. Bu gece orada, onun kokusuyla yatmak istiyordum. Yatağa yatıp yorganı üzerime örttükten sonra sırtımın altında bir cisim hissedip elimi oraya uzattım. Bu bir kağıttı. Mektuba benzeyen bir kağıt. Satırlar şöyle başladı;
“Asel’im, güzeller güzeli kardeşim. Ben gittikten sonra benim odama gideceğini bildiğim için bu mektubu sana bu şekilde ulaştırmak istedim. Biliyorsun, şuan yanında değilim. Büyük ihtimalle de bir daha yanında olamayacağım. Maalesef kader bizi yan yana görmek istemedi. Son yaşananları biliyorsun. Babanla tartıştık ve bazı sorunlar yaşadık. Bunun sebebini sana açıklamamız için henüz yaşın çok küçük. İlerde ailen sana bunu açıklamak isterse, onlardan dinlersin. Eminim benim gidişim seni büyük bir yıkıma uğratacak. Ancak sen tek başına bile her şeyin üstesinden gelebilecek kadar güçlü bir kızsın. Sana güvenim sonsuz. Ayrıca o madalyayı boynunda görmek istiyorum. Ne olursa olsun çıkacağın ilk maçta madalyanı kazanacaksın. Seni çok seviyorum. Mesafeler girse de aramıza, her zaman burada bir abin olduğunu unutma. Kendine iyi bak kardeşim.”
Ve mektup sonlandı. Normalde olsa bu mektubu okurken oldukça hüzünlenirdim. Ama sanırım artık duygularımı kaybetmiştim. Kendi yastığımı alıp mektubu yastığımın altına koydum ve abimin  yastığına, kokusunu içime çekerek  sarıldım. Sonrasında öylece uykuya daldım.

Abim evden gideli, daha doğrusu beni terk edeli yaklaşık bir buçuk sene oldu. Birbirimizi 1 kez bile aramadık. Ben bu süre zarfında antrenmanlarıma hiç aksatmadan devam ettim. Taekwondo hocam beni maçlara çıkaracağını söylüyordu. Abimin benden bir beklentisi vardı ve bende bunu gerçekleştirmek için kendime söz vermiştim. Her zamanki gibi sabah uyanıp kahvaltımı yaptıktan sonra dışarı çıktım ve antrenman servisimi beklemeye başladım. Bugün güne çok enerjik başlamıştım ve dün gece erkenden uyuduğum için kendimi zinde hissediyordum. Servis geldi ve çevredeki öğrencileri de alıp spor tesisine vardık. Geldiğimizde antrenman saatine 15 dakika vardı ve Nuran hoca dışarıdaki bankta oturuyordu. Sohbet etmek için yanına gittim. Beni görünce çok sevindi ve “hoş geldin Asel bende seninle konuşmak istiyordum. 2 senedir benim öğrencimsin ve sergilediğin vuruşlar harika. Sana bu konuda sonsuz güveniyorum. Bu yüzden önümüzdeki maçlara senin ismini yazmak istiyorum. “Kendini hazır hissediyor musun?” dedi.
Bu teklif benim için çok önemliydi. Elbette ki kabul edecektim. “Çok sevinirim hocam. Ayrıca beni seçtiğiniz için de teşekkür ederim.” Dedim.

İçeri geçtik ve birkaç evrak doldurduktan sonra tekrar antrenmanımızı yaptık. Maç gününe 1 buçuk ay vardı. Zamanım kısıtlıydı ve bol bol antrenman yapmam gerekiyordu. Öyle de yaptım. Geceleri uykusuz kalıp internetten kendimi geliştirmek için videolar izledim, antrenmanlarımı aksatmadım.

İLTİCAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin