Onun kanı

18 7 0
                                    

Annem beni görür görmez çok şaşırıp yüksek bir ses tonuyla "Bu üstünün basının hâli ne böyle?!" Dedi. Başım o kadar ağrıyordu ki sadece " anne başım çok ağrıyor ses kaldıracak hâlim yok odama geçiyorum ben" diyebildim. Arkamdan seslendi ancak duymamış gibi yaparak odama girdim. Saçımı random bir şekilde bağlayıp, kanlı pantolonumu çıkardım. Pantolonu kirli sepetine atamazdım. Üstünde Efenin kanı vardı. Bir poşete koyup sıkıca bağladıktan sonra kendimi yatağa fırlattım. Telefonu elime aldım fakat hiçbir bildirim yoktu. Saat geç olmasaydı bende hastaneye gidecektim ancak babam işten geldiğinde beni evde görmez ise herşey daha da çok karışabilirdi ve bunu şuan gerçekten hiç istemiyordum. Tek istediğim Efenin normal hayata dönebilmesiydi.

                             ****
Saatlerdir Mehtap abladan gelecek bir çağrıyı bekliyordum. Ancak arayan olmadı. Defalarca aramama rağmen de telefon açılmadı. Doğal olarak çok telaşa kapılmıştım. Babam çoktan eve gelmişti. Aramız o kadar bozuktu ki yüzüme bile bakmıyordu. Saat 19.40 civarıydı. Hâlâ bir haber alamamak beni zaman geçtikçe daha da çok kaygılandırıyor, aynı zamanda da aklıma kötü şeyler sokmama neden oluyordu. Aklıma gelen şeyi dile getirmekte bile zorlanıyordum ama. Ya benim yüzümden, hayatını kaybederse? Onun hap kullanmasını engelleyen bendim. Belki de onun kaderiyle oynamış,ve yaşayacağı günleri elinden almıştım. Eğer ilacı bırakmasaydı başı dönüp de yere düşmezdi diye düşünüp durdum. Kendimi suçlamaktan içim şişmişti.

Artık son çare bir plan oluşturmak durumunda kaldım. Babam kanepenin önünde uyuyordu. Annem ise en sevdiği diziyi izliyordu. Yani en hayattan koptuğu andaydı şuan ikiside. KAÇACAKTIM. Aklıma koymuştum birkere kaçmayı. Bunun dönüşü olur muydu bilmiyorum ancak bir şekilde kaçacaktım. Öncelikle çantama birkaç parça kıyafet attım. Yanıma para almam gerekiyordu fakat kenarda sadece 200 TL vardı. Bu para beni bir gün bile geçindirmezdi. Mecburdum. Annemin kefen parası diye biriktirdiği paradan başka bir çarem yoktu. Ne kadar içim el vermese de bunu yapmak zorundaydım. Söz konusu benim yüzümden hayatı tehlikeye giren sevgilimdi. Bir miktar parayı da çantama koyduktan sonra bir taksi çağırdım ve odamın camından dışarı atladım. Evimiz tek katlı ,müstakil bir ev olduğu için kolaylıkla dışarı ulaşabildim. Dışarda fazla beklemeden taksi geldi. Ambulansın gideceğini düşündüğüm hastaneyi taksiciye tarif ettim. Yol boyunca aynadan sürekli bana bakan adamın tekin olmadığını anlayıp, İnmek istediğimi söyledim. Sanırım duymamıştı. Dediklerimi tekrar edip "burada inicem ben durdurur musunuz arabayı" dedim. Adam beni kaale almadan yola devam edince polisi aramak aklıma geldi. Ancak eğer polisi arasaydım evden kaçtığım anlaşılacaktı. Her ihtimali göz önünde bulundurarak arabanın kırmızı ışıkta durmasını bekledim. Araba ışıkta durduğu anda arabadan indim ve arkama bakmadan ana caddeye doğru koştum. Bir bakkalın içine girip oraya sığındım.
Bir süre bakkalın içinde saklandıktan sonra satıcının çok dikkatini çekmiş olmalıyım ki "bir sorun mu var hanımefendi" diye sordu. O anın korkusu ile saçmalayarak dudağımı büzdüm ve "istediğim çikolata bakkalınızda kalmamış çok moralim bozuldu" dedim. Kasada duran adam anlam veremeyen bakışlarla bana bakarak "üzgünüm efendim" dedi. Daha fazla dikkat çekmeden oradan ayrıldım.

Hastaneye varmama yaklaşık 500 metre kalmıştı. Telefondan navigasyon uygulamasını açtım ve biraz yürüdükten sonra hastanenin önüne geldim. Bu gece yürüyüşü ruhuma oldukça iyi gelmişti. Hafif esen rüzgar yüzüme yumuşak bir şekilde çarpıyordu. Hastanenin önünde biraz durdum ve olanları içimde sindirmeye çalıştım. Etrafta ordan oraya koşuşan insanlar, birkaç ambulans,ve bankta oturan yaşlı amcaları gördüm. İçeri girdim ve "hasta kayıt" yazan yerden Efe kara adına yapılan girişin şuan nerede olduğunu öğrenmek istediğimi söyledim. "Efe bey şuan ameliyatta. Kafasından büyük bir darbe almış" dedi kadın. Boğazım düğümlendi. Nefes almakta zorlandım. Ardından gözümün önü karardı ve tam düşecekken belimden kavrandığımı hissettim kafamı kaldırıp baktığımda tanıdık bir yüz gördüğümü hatırlıyorum ama gözüm etrafı simsiyah görüyordu. Tam olarak kim olduğunu çıkartamadan bayıldım.

                              ****

Ayıldığımda bir hastane sedyesinde uzanıyorken buldum kendimi koluma bir serum bağlanmıştı. Yanımda ise kimse yoktu. Bir süre olanları anlamaya çalıştıktan sonra telefonumu elime aldım. Elbette ekranda hiçbir bildirim yoktu. Ayağa kalkıp Efeyi bulmam gerekiyordu. Saat 12.34'tü ve ailem yokluğumu fark edip bir kere bile beni aramamışlardı. İçten içe bu duruma hüzünlenip, sonrasında Efeyi bulmak için serumu elime aldım ve ayağa kalktım. Başım oldukça dönüyor olsa da bunu umursamdan ilerlemeye devam ettim. Danışma yazan kısımın önüne geldiğimde "ameliyathane nerede acaba' diye sordum. Kadın önce bana tereddütle bakıp "siz iyi görünmüyorsunuz gideceğiniz yere kadar götürmesi için bir güvenlik çağırabilirim." Dedi. Yolda tekrardan bayılma ihtimaline karşı bunu onayladım. 2 dakika bile geçmeden yanımıza uzun boylu,kaslı, 20'li yaşlarda bir adam geldi. Elinde bir tekerlekli sandalye vardı. Oturmadan önce göğüsünün üzerinde bulunan yaka kartındaki isime gözüm çarptı. "Arda yılmaz" yazıyordu. Soyadlarımız aynıydı. Bu duruma şaşırmak istesem de Türkiyedeki çoğu kişinin soyadı yılmaz olduğu için pek de şaşılacak bir durum olmadığını idrak ettikten sonra "size de zahmet olucak ama ameliyathaneye gitmem gerek" dedim. Adam tebessüm edip "estağfurullah ne zahmeti elbette sizi oraya götüreceğim" dedi. Çok nazik birine benziyordu. Gerçi görevi gereği suçsuz insanlara nazik davranması gerekiyordu. Tekerlekli sandalyeye beni yavaşça bindirdikten sonra asansöre doğru ilerledik. Adam asansörde birden bana"az önce az kalsın yere düşüyordunuz. İyisiniz umarım?" Dedi. O an dank etti aklıma. Beni belimden kavrayan kişi, bu güvenlikti. Mahcubiyetimi yüzüme de yansıtarak "ben.. size ne kadar teşekkür etsem azdır" dedim. Adamı babama o kadar benzetiyordum ki. Sanırım babamın beni merak bile etmemesini çok kafama takmıştım.
   
                               ****
Ameliyathane kapısında Mehtap ablaya teselli vermeye çalışırken bir yandan da baş dönmem ile uğraşıyordum. Kadıncağızın gözleri ağlamaktan şişmişti. Dik durmam gerekiyordu çünkü bende kendimi salarsam beni teselli edecek kimse yanımda yoktu. Efenin annesine sarılıp annemi hayal ediyordum ancak hiç kimsenin annemin yerini tutamayacağını biliyordum. Biraz sonra sürgülü kapı açıldı ve üstüne beyaz gömlek giymiş,orta yaşlarda bir kadın geldi. "Efe karanın yakınları?" Diye seslendi. Mehtap ablayla beraber aynı anda ayağa dikildik. Mehtap abla "ben annesiyim. Ne olur oğlumun iyi olduğunu söyleyin. Ben onsuz ne yaparım?!" Diyerek ağlamaya devam etti. Bu tablo burnumun sızlamasına neden oldu. Kadın konuşmaya başladı "öncelikle sakin olun ve olabilecek her ihtimale karşı kendinizi hazırlayın çünkü Ciddi kafa travmaları sonucunda beyin içi kanamalar meydana gelebilir. Bu tür kanama belirtileri ilk başta hafif olabilir ve zamanla kötüleşebilir." dedi. Daha fazla kendimi tutamadım bacaklarım titremeye, gözlerim dolmaya başladıkça istemsizce ağlamaya başladım. Öyle normal bir ağlayış değildi bu. Tüm sessiz kalışlarımın acısını çıkartıyordum adeta.
Omuzumda bir el hissettim dönüp baktığımda ise yine yanımda Arda beyi, yani güvenliği gördüm. Bugün bana yaptığı desteklerden dolayı onu asla unutmayacaktım. Kafamı omzuna yatırıp adeta abimmiş gibi omuzunda ağlayıp ona sığınmıştım.

İLTİCAOnde histórias criam vida. Descubra agora