Anahtarı bulduktan sonra kapıyı açtım ve kendimi zar zor içeri attım. Ayakkabılarımı ve çantamı girişteki aynanın yanına fırlatıp olabildiğince hızlı bir şekilde odama girdim. Işığı açmadan kendimi yatağıma bıraktım, tüm günün yorgunluğunu üzerimde hissedebiliyordum. Karanlığı izleyerek az önce olanları düşünmeye başladım. Olayı dışarıdan izleyen biri olsa benim dışarıya güçlü görünümü vermeye çalışan ama aslında içinde tam bir zavallı olan biri olduğumu düşünürdü. Kendini kontrol edemeyen, dengesiz, neredeyse salya sümük ağlayacak olan bir zavallı. Düşündükçe kötü hissediyordum, ama bu benim yararıma bir şeydi. Hatalı davranışlarımın farkına vararak pişman olmam ve üzülmem benim kendimi cezalandırma yöntemimdi. Buğra'nın gözlerindeki anlam veremediğim ifade sürekli beynimin içinde dolanıyordu. Ne hissettiğini, aklından neler geçirdiğini bilmiyordum ama samimi olmadığı kesindi. Dediği şeyleri teker teker tartıp anlamlarını düşünmeye başladım. Gözlerimin üzerine indirdiğim siyah perdenin ardından çevremi izlediğim için iyi insanlara oranla kötü olanları daha fazla farkettiğimi söylemişti. Belki onun gözlerindeki asıl ifadeyi, duyguyu çözemememin sebebi de gözlerimin iyi şeyler arayan yanıyla değil de baktığı her şeyin kötü tarafını görmeye çalışan yanıyla bakmamdan dolayıdır. Samimiyet görememe sebebim de budur belki.

Emin olamıyordum, kimseye güvenemiyordum. Diyelim ki Buğra'ya güvendim, hiçbir kazancım olmazdı. Elde var sıfır. Onun bana hiçbir şekilde bir faydası olmayacağına adım gibi emindim. Ben kimseye inanmam, aşık olmam, güvenmem. Kişiliğimden taviz vermek bana göre değildi. Bu yüzden Buğra'yı ve şimdiye kadar onunla yaşadığım her şeyi beynimden silmeye çalışarak gözlerimi kapattım ve çok geçmeden kendimi uykunun emin kollarına bıraktım.

-

"Etrafındaki insanlara şans ver, iyi olacaksın bebeğim. Sen çok iyi biri olacaksın. Yaşadığın tüm sıkıntılara, sorunlara rağmen savaşacak ve galip çıkacaksın. Başarılarla dolu harika bir hayatın olacak. Tüm bunların yanında iyi dostların, çok aşık olduğun bir eşin ve mükemmel bir kariyerin olacak. Etrafındakilere güvenmeyi denemelisin güzelliğim. Seni seviyorum, beni unutma lütfen."

Kadın, konuşmasının ardından beşikteki bebeği yalnız bıraktı ve odadan çıktıktan sonra kapısını kapattı, kapının çarpma sesiyle bebek ağlamaya başladı.

Ani bir hareketle kafamı yastıktan kaldırıp yatağın üstünde oturur pozisyona geldim. Başımı ellerimin arasına alıp düşünmeye başladım. İğrenç bir rüya görmüştüm, yoksa kâbus mu demeliydim? Anneannem defalarca annemin fotoğraflarını göstermek istemişti ama ben her seferinde ısrarla reddetmiştim. Tuhaf hissediyordum, belki de beşikteki bebek bendim ve o güzel kadın da annemdi. Bana dediklerinden çok annemi düşünmeye başlamıştım. Bana benziyordu, o da uzun bir süre boyunca çalışıp iyi bir yerlere gelebilmek için çabalamıştı ve sonunda başarmıştı. Yataktan atlayıp banyoya doğru yürüdüm, koridordan geçerken ayağıma takılan bir şey yüzünden az daha yeri boyluyordum. Banyoya girdiğimde musluğu açıp yavaş hareketlerle avuçlarıma doldurduğum suyu yüzüme çarpmaya başladım. Musluğu kapatıp aynaya baktığımda gözlerimdeki ifadeyi çözememiştim. Şu an ne hissettiğimi bilmiyordum. Korkmuş muydum? Yoksa şaşırmış mıydım? Ya da her zamanki gibi ifadesiz mi duruyordum? Oflayarak havluyla yüzümü kuruladım ve banyodan çıktım. Odama girerken gün içinde en çok kullandığım kelimenin of olduğunu farkettim. Gerçekten de neredeyse her saat başı ofluyordum. Bir ara kendime bunu yasaklayacaktım, ama şimdi düşünmem gereken daha önemli şeyler vardı. Tam yatağıma yeniden uzandığım sırada cebimde çalan telefonumun sesiyle irkildim. Ağır çekimdeymişim gibi yavaş hareketlerle telefonu cebimden çıkarıp yorgun gözlerle ekrana baktım; Anane yazısını görünce ister istemez sıkıldım. Uzun bir süre boyunca çaldıktan sonra tam kapanmak üzereyken açtım ve telefonu yastıkla başımın arasına koyarak konuşmaya başladım.

"Ne oldu?"

"Durumunu merak ettiğim için aradım, iyi olup olmadığını merak ediyorum."

"İyiyim ben."

"Sesin bi' tuhaf çıkıyor sanki, iyi olduğuna emin misin?"

"İyiyim dedim ya üsteleme. Sürekli de arama işlerimi aksatıyorsun."

"Peki yavrum kendine iyi bak."

Cevap vermeden telefonu kapattım. Aklıma annem geldi, rüyadaki kadın. Bana söylediklerini düşünmeye başlamıştım. Bu rüya kesinlikle kendi bilinçaltımda kurguladığım saçma bir senaryonun parçasıydı. Annem olduğunu düşündüğüm kadının dediği şeyler etkileyiciydi, "Etrafındakilere güvenmeyi denemelisin."

Etrafındakiler derken Buğra'yı mı kastediyordu? Belki de Buğra'nın iyi yanlarını görmeye çalışmam gerektiğini söylüyordu. Güvenmek istesem de güvenemezdim ama, yıllarca içimde yetiştirdiğim küçük ve ürkek kız bunu başaramazdı. Fiziksel olarak tüm hücrelerime kadar hissettiğim ağır acıların altından kalkarken ruhsal olarak en ufak bir şeyde kafam karışıyor, altından kalkamıyordum. En kötü sorunların bile üstesinden gelebilirdim ama asla birilerine güvenemezdim. Güvenebilir miydim? Bilmiyorum. Belki de bu yaptığım kötüdür, çevremdekilerin kötü yanlarını görmemeye çalışmam gerekiyordur. Ama insanların kötü yanlarını görmesem bana zarar vermeye çalışabilirlerdi. Düşündükçe saçmalıyordum, en iyisi zamana bırakmaktı. Zaman geçtikçe iyice kafamı toparlayacak ve tüm düşündüklerimi birleştirip bir sonuç çıkarabilecektim.

Bugün haftasonu olduğu için şükrediyordum, bu halde okula gidemezdim. İki gündür derslerimi de aksatıyordum, yarım yamalak bir çalışmayla hiçbir yere varamazdım. Uzandığım yerden kalkmadan elimi yatağımın yanındaki etecerin üzerine uzatarak kalın matematik kitabını aldım. Bu kafayla hiç tarihle edebiyatla uğraşamazdım. Hem çalışmak hem de kafamı dağıtmak için test kitabını dizlerimin üzerine koyarak arasındaki kalemi aldım ve en zor testlerden birini açarak çözmeye başladım. Gerçekten de problemlerle uğraşırken tüm her şeyi unutuyordum. Soruları çözmeye devam ederken sessizce mırıldandım.

"Neyse ki matematik var. Güvendiğim, sıkıntılarımı giderdiğim, inandığım ve bana faydasının olduğunu düşündüğüm tek dostum."

RuhsalWhere stories live. Discover now