"Ne diyorsun Tuğra hiçbir şey anlamadım" Anladığı şeylerden emin olamadığı için bakışları sertleşmiş, gür kirpiklerini hızlı hızlı kırpıştırıyordu.

"Mağarayı arıyorlardı ya, hani Emily ve Fiona... Her şeyi yöneten şehzadeymiş. Bizi, geçidi bulmak için izlemişler. Yollarına çıktığımız için ortadan kaldırmaya çalışmışlar. Bugün de geçidin yerini bildiğimiz için bilgi almak adına Ewan'ları alıkoymuş. Mağarayı kızı Balca'yı bulmak için arıyormuş." Tekrar yürümeye devam ederken Rob birkaç saniye olduğu yerde kalıp söylediklerimi sindirmek için bekledi. Ardından hızlı adımlarla bana yetişerek kolumdan tutup beni durdurdu.

"O, şehzade Ali miymiş yani?" Kafamı sallarken "senin baban?" diye devam ettiğinde elimle yüzümü sıvazladım. Başım çok ağrıyordu.

"Öyle" sesim fısıltı gibi çıkmıştı.

"Bunu nasıl anladın? Sanırım o da öğrenmiş çünkü sürekli gözü sende"

"Ben Galler'de anlamıştım Rob ancak kimseye söyleyemedim. Bunu size güvenmediğim ya da bir şeyler saklamak istediğim için değil," ellerimi kaldırıp alnımı tekrar sıvazlayarak baş ağrımı geçirmeye çalıştım, "bilemiyorum, içimde hazmetmek için kendime süre verdim. Sürekli kafamda senaryo kurdum ve onlara gerçeği açıkladığımı hayal ettim. Verecekleri tepkileri merak ettim ve hep bunu düşündüm. Leydi Nell, Estelle... Benim annem ve kız kardeşim. Bu bilgiyi kendi içimde bir süre yaşamak istedim sanırım" Derin bir nefes daha alarak Rob'un tek elini tuttum. "Sizden saklamak ve sizi kırmak değildi niyetim" Rob tuttuğum ellerimi sıkarken kafasını eğerek bana yaklaşmıştı.

"Sen ne anlatıyorsun şu anda, ne kırılması? Benim veya başkasının ne düşündüğü değil senin ne düşündüğün önemli. Babanı bulup bana açıklama mı yapıyorsun gerçekten? Tuğra?" Rob'un sözleriyle istemsiz gözlerim dolunca kafamı aşağıya eğdim. Rob, çenemden tutup kafamı kaldırırken "artık ilk önce başkalarını değil kendini düşün. Esma bu bilgiyi öğrenmeyecek merak etme. Her şeyi halledeceğiz" dediğinde ise hafif tebessüm ederek tuttuğum elini hafif sıktım. Rob da tebessüm ederek elini çenemden çekti ve yann tarafa dönerek şehzadeyi göz hapsine aldı. Boylu boyunca incelerken "şimdi dikkatli bakıyorum da, bakış ve duruşunuz çok benziyor" dediğinde ben de Rob gibi onlardan tarafa dönerek şehzadeyi tekrar inceledim. Kale binasının kapısından çıkan savaşçıyla yanında Brad ve ailesini görünce ise nefesimi tuttum. Hüseyin, kapıdan çıkıp neler olduğunı anlamak ister gibi önce etrafa bakmıştı. Ardından Dougal'ı görünce adımlarını ona doğru atmıştı lakin şehzadeyi görene kadar...

Bize biraz uzakta olsalar da kaçırmamak için her hareketini takip ettiğim ikilinin bakışları buluştuğu an Hüseyin ağlamaya başlamıştı. Hemen arkasındsn gelen karısı, Brad'in annesi Eliza da şehzadeyi gördüğü an dengesini kaybedince arkasından Brad onu tutarak destek olmuştu.

"Ali!" Hüseyin'in gür sesi tüm klanda yayılırken, şehzade olduğu yerde dikilmeye devam ederek bir Hüseyin'e bir yanındakilere bakıyordu. Birkaç adım atarak onlara yaklaşırken, ikili de aralarındaki mesafeyi kapatmıştı.

"Yaşıyorsun?" Eliza'nın sorusuyla Dougal yanımıza adımlamaya başlamıştı. İkiliyi izleyen gözlerim tekrar dolarken, aralarındaki mesafeyi kapatıp eski iki dost, kardeş gibi birbirlerine sarıldılar.

"Onu bulmuşsun!" Şehzadenin sözleriyle Dougal kolunu omzuma atarak beni kendine çekti. Eliza'da ki bakışlarım onun Brad'in desteğiyle yürüyüp ikiliye yaklaşmasını izledi. Şehzade ve Ali fısıldayarak bir şeyler konuşurlarken, Eliza ve Brad de onlara yaklaşmıştı. Savaşçılar, merakla olanları izlerken tehditkar bir şekilde beklemeye devam ediyorlardı. Aynı şekilde Zack ve şehzadenin adamları da saldırmaya hazır gibi bekliyorlardı. İkilinin bakışları beni bulurken Eliza da şehzadenin yanına giderek ona sarılmıştı. Bakışlarımı onlardan çekerek derin bir nefes aldım.

TUĞRA [İNVERNESS 1]Where stories live. Discover now