37. Bölüm

3.2K 448 205
                                    

Keyifli okumalar

Atlılar bize çok yaklaşmışken Lord Alex ayağa kalkarak bana elini uzatma inceliğini göstermişti. Az önceki sohbet yüzünden yüz hattı hâlâ üzgün dursa da elini tuttuğum an bana gülümsemiş ve yıllar boyunca aklımdan çıkaramayacağım o cümleyi kurmuştu.

"İsmini vermemiştik ancak göz rengi yüzünden Mil diyorduk eşimle... " Demişti.

Bal!

Elbette Balca diyemezdi, neden Osmanlı'ya ait bir Türk ismi koyduklarını açıklayamazdı elbette.

Bu insanlar, yani aslında benim ailem! Yıllardır saklanarak yaşıyorlardı.

Kimliklerini, isimlerini, kim olduklarını saklayarak yıllar geçirmişlerdi. Belki de içlerinde bile kim olduklarını saklayarak, geçmişlerini karanlıkta bırakmışlardı. Ancak şimdi, yıllar sonra, tam karşımda duruyordu.

Ben, onların kızıydım...

Tam, şu an karşımdaydı! İlk defa...

Buna zaten çok zor ikna olmuşken, kanlı canlı karşımda görmek beni çok farklı etkilemişti şu an. Dumur olmuştum. İstemsizce daha önce incelemediğim her yerinde gezdirdim bakışlarımı. Kırık burnuna biraz daha dikkatli baktım. Kaçarken mi olduğunu merak ettim. Yüzünde belirginleşen çizgiler, geçmişte yaşadığı zorlukları yansıtıyordu belki de. Derin bir çatışma ve karmaşa hissedebiliyordum onun bakışlarında. Gözlerinde bir hüzün beliriyor, dudaklarında ise belirsiz bir gülümseme oluşuyordu, sanki yıllar boyunca sakladığı duyguların yüzeyine yeni yeni çıkıyordu. Kırık burnuyla, sert bir dış görünüşe sahip olsa da, gözlerindeki yumuşaklık ve içsel çatışma, onun aslında derin duygulara sahip biri olduğunu gösteriyordu.

Onların yaşadığı zorlukları, sakladıkları kimliği ve duyguları düşündükçe, kalbimde bir acı hissettim. Onlar da benim gibi yıllar boyunca bu sırlarla yüzleşmek zorunda kalmıştı. Ben buraya geleli 2. Senenin içindeyken, onlar 24 senedir saklanıyordu.

Şehzade Ali yani Lord Alex, Nur hatun yani leydi Nell'e dönüştürmüşlerdi kimliklerini.

Emir ve Rob'un beklenmedik kucaklamasıyla, düşüncelerim bir an için dağılıp yok oldu. İkisinin de endişeli sesleri kulaklarımda yankılanırken, donuk bir ifadeyle yüzlerine bakıyordum. Sorularına cevap bile veremeden, bedenimde Emir'in hızla dolaştırdığı eli ve Rob'un yüzümü kendine çevirmesiyle dikkatim dağılıyordu."Tuğra, iyi misin?" diye sorduklarında bile, şaşkınlık içinde onlara bakıyordum. İncelemek, anlamaya çalışmak istiyordum, ancak kafam karışmıştı."Bir yarası yok," diye seslendi Emir, ama ben hala kendime gelememiştim. Gözlerimi Alex'e çevirdim tekrar, sürekli bakmak istiyordum. Düşüncelerimde bile nasıl hitap etmem gerektiğini çözememiştim onlara.

"Şokta," Diyen Emir'le yüzümde ani baskı hissedip sudan çıkıp nefes alırcasına kendime gelerek kafamı geriye çektim. Rob, beni kendime getirmek için önce ufakça yanağıma tokat atmış, aynı anda Estelle iç çekerek şoka uğramıştı.

"Ben iyiyim," dedim, gülümsemeye çalışarak, ancak başarılı olamadım. Estelle'nin "Neler oldu baba?" diye sorduğunu duyunca, bu sefer bakışlarımı ona çevirdim. Bir kız kardeşim olduğunu düşünmek bile garip geliyordu. Gerçek anlamda kan bağım olan bir kız kardeşim vardı, Leydi Estelle...

O da şaşkınlık içindeydi, sonuçta bir kraliçeydim ancak benim durumum yüzünden herkes panik olmuştu, haklı olarak. Leydi Estelle'yi incelemeye devam ettim, daha önce gözden kaçırdığım detaylara odaklanarak. Her şeyi tanıdık hissetmek, her şeyi incelemek istiyordum, belki de bu, tanıdık bir şey bulmak için içimde doğan bir dürtüydü. İlk karşılaştığımızda, bu hisle doğduğumu hatırladım. Gerçekten de, 'kan bağı' dedikleri şey doğruymuş.

TUĞRA [İNVERNESS 1]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin