10. Bölüm

6.9K 571 133
                                    


Keyifli okumalar

"Ewan" diyen sese doğru döndüm. Karşımdaki kız oldukça zarif hareketlerle bana doğru yürümeye başladı. Sinirlenerek bakışlarımı masadaki aptal işlere çevirdim.

"El, burada ne işin var?" Diye sordum sert sesimle yazı yazmaya devam ederek. Çalışma masasında Dougal'ın bıraktığı bazı yazışmalarla ilgileniyordum. Bu sırada El, bir anda kucağıma oturarak bacaklarını iki yana açmıştı bile. Üzerinde neredeyse kıyafeti yoktu ve çıplak bacakları ortadaydı. Göğüslerini burnuma doğru sokarak bana doğru eğildi ve dudaklarını yaklaştırdı. Kafamı yana çevirerek beni öpmesini engelledim ve kolunu tutarak onu kucağımdan kaldırdım.

"Kes şunu!" Yüzünde şaşkınlığın izleri vardı.

"Seni özledim Ewan" diyen kız, ellerini benden kurtarmaya ve tekrar kucağıma gelmeye çalışıyordu. Ayağa kalktığımda, aramıza belli bir mesafe de koymuştum. El, benim ne sevgilim, ne söz verdiğim bir kızdı. Arada birlikte eğlenirdik hepsi bu.

"Odamdan çık El, bir daha izinsiz girmeni istemiyorum" sert sesimle El irkildi ve yerdeki pelerinini alarak üzerine örttü. Yüzüne bakmadım ama ağladı ağlayacak gibi olduğunu fark etmiştim. Kadınlara karşı hiçbir zaman pislik gibi davranmadım. Onların istemediği hiçbir şeyi yapmadım, zorlamadım ve kimseye gelecek sözü de vermedim.

"Benden sıkıldın mı?" Diye sordu titrek bir sesle.

"Saygısızlığa tahammülüm yok, ben seni çağırmadan odama izinsiz giremezsin, hemen çık" dediğimde elime masanın üzerindeki dolu kadehi alarak kafama dikledim. Bir yanım El'i odadan yollama diyordu çünkü gerçekten uzun zamandır kadınsızdım. Belki üzerimdeki bu sinirli havada böylece geçerdi. Ancak bunu istemiyordum.

"Beni çağırmayalı uzun zaman oldu Ewan. Başka biri mi var hayatında? Artık iyileştin de" şaşkınca ona doğru döndüm. Sahi, ben yaralıydım ve bu süreçte yanımda olan tek kadın Melek'ti. Boş bardağı tekrar masanın üzerine koyarak El'in cesaretini içten içe takdir ettim.

"Bu seni ilgilendirmez. Bir daha odama gelme!" El bu sözün üzerinde titrek bir nefes alarak odadan çıkmıştı. Tekrar çalışma masama oturup yarım kalan mektubu bitirmeye uğraştım ama cümleleri kafamda toparlayamıyordum. En sonunda bitirdigim mektubu katlayarak zarflardan birine koydum ve Dougal'ın mührünü bastırarak kapattım. Ayağa kalkıp odadan hızla çıktım. Arthur'u bulmam gerekiyordu.

Arthur'un odasına doğru ilerlediğimde kapıyı direkt açacakken bir an kendime gelip durdum ve kapıyı tıklattım. Geçen sene evlendiğine hâlâ alışamamıştım ve artık karısıyla paylaştığı odaya direkt giremezdim. Ağır ağır yaklaşan ayak sesleri ile kapı aralandığında, Arthur'un bandajlı burnu gözüktü. Keyfim yerine gelirken gelen gülme isteğimi bastırarak geri çekildim ve Arthur'un dışarıya çıkmasını bekledim. Kapı tekrar kapandığında, hışırtı seslerinden Arthur'un üzerini giyindigini anlayarak beklemeye devam ettim. Karısından ayrılamamış olacak ki bana oldukça uzun gelen bir zaman diliminden sonra
Arthur dışarıya çıktı.

"Gel benimle" diyerek yürümeye başladığımda, arkamdan homurdandığını duyarak keyifle gülümsedim tabii o bunu görmedi. Arthur'u sinir etmek çok hoşuma gidiyordu.

"Bu saatte acil bir durum mu?" Diye sordu ama yanıtlamadan Dougal'ın çalışma odasının önüne kadar geldim. Cevap alamadığı için daha da sinirlendiğini,arada kalın sesiyle çıkarttığı homurtular ve sertçe attığı adımlardan anlıyordum.

Sonunda Arthur'a döndüğümde, yüzünde saf öfkeyi gördüm.

"Bu zarfı haberciye vermen gerekiyor" diyerek elimdeki zarfı uzattığımda, Arthur zarfa sanki ilk defa görüyormuş gibi bakıyordu.

TUĞRA [İNVERNESS 1]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin