"Beni öldürürsen buradan hiçbiriniz sağ çıkamazsınız?" diyen Alex'ten bakışlarını çeken Emir, Melek ve bana kontrol amaçlı dönmüştü. Emir'e onaylarcasına gözlerimi kapatıp açtığımda, kılıcı hızla yere fırlatıp bıraktı. Adamlardan biri koşup yerdeki kılıcı nazikçe alıp efendilerine yani Alex'e uzatırken, Zack beni çekerek yerime geri oturtmuştu. Bakışlarımı Alex'ten ayırıp sinirle Zack'e baktım. Melek'te yanıma oturtulduğunda Alex az önceki yerine geçerek tekrar bağdaş kurmuştu ancak adamlar hâlâ ensemizde bekliyorlardı.

"Mağara hangisi?" Alex tekrar konuşurken bana dönmüştü. "Son kez soruyorum yoksa sırayla öldürmeye başlayacağım. Bunu yapmayı gerçekten istemiyorum kraliçem ancak bana başka seçenek bırakmıyorsunuz!" Melek'in bakışını üzerimde hissederken, Alex Melek'i tutan adama bir baş işareti vermişti. Adam hareketlendiğinde kafamı o tarafa çevirdim. Benim dikiştutmazımı Melek'in boynuna dayayan adam, bıçağı çekmeye hazırlanıyordu.

"Sakın söyleme Tuğra. Bu tüm dünyayı mahveder. Ewan'a onu çok sevdiğimi söyle" diyen Melek'in gözleri dolmuştu. Tepesinde dikilen adam kabzayı sıkıp etine doğru bastırdığında, Emir'in kükreme şeklinde çıkan bağırmalarını bile duyamaz olmuştum...

DOUGAL

"İzler burada bitiyor" Rob'un sesiyle atımı hızla durdurup etrafa bir göz attım. Amcam Quany'nin klanına kadar izleri takip etmiştik. Yolda bizi karşılayan Kurt klanı savaşçıları bizi gördüğü için şaşırsa da yardım etme amaçlı peşimize takılmışlardı. Amcamın baş adamı olan Samuel peşinde olduğumuz adamları bulmak için tüm klanı seferber etmişti. Amcam şu an Ahmet Veli Paşa ile birlikte güvenliklerinden emin olmak için onlara tahsis ettiğim bölgede kalıyordu.

İzleri takip etmeye devam ederken tüm savaşçılar bölgede yayılmış bir şekilde ilerliyorduk. Bu bölge kayalıklardan oluştuğu için çok sayıda saklanma yeri bulunduruyordu. İçim hiç rahat değildi. Rahat olmamasının yegane sebebi sevgili dik başlı sevgilim Tuğra'ydı elbette. Ona her ne kadar güvensem bile Emir ile yalnız olmaları içimdeki korkuları büyütüyordu. Ya başlarına bir şey gelirse diye endişelenmekten önümdeki ayak izlerine konsantre olamıyordum. Yine de ona tek gidemeyeceği konusunda diretemezdim. Onu kısıtlayarak küçük gördüğümü düşünmesini istemiyordum. O ikisinin bir orduya bedel olduğunu biliyordum ancak yine de içimdeki endişeyi susturamıyordum. Bu endişelerimi de ona yükleyip geri dönülemez bir şekilde güvenini sarsarak aramızda uçurum oluşmaması için tek gitmelerine ses çıkartmamıştım.

"Senin de aklında onlar var değil mi?" Rob'un yan tarafımdan gelen sesiyle kafamı aşağı yukarı salladım.

"Belki çoktan klana dönmüşlerdir" dedim endişelerimi bastırmaya çalışarak.

"Merak etme, ne kadar endişelensem de o ikisi başının çaresine bakabilir. Şu adamları yakalayıp işimizi bitirelim" Rob'un sesiyle bize doğru yaklaşan atlıları görüp kafamı o yöne çevirdim. Kurt klanı renkleri taşıyan bir bölük atlı arasında leydi Cora'yı seçince yüzüm istemsizce buruştu. Onun burada ne işi vardı?

"Kralım?" diyerek atını yanımda durduran leydi Cora'ya, savaşçılar attan inmeleri için yardım ederken, "leydim burada ne işiniz var?" diye bağırdım ters ters. Cora, etrafa bakıp yüzünü buruştururken atından aşağıya inerek önümde zarifçe eğildi. Bakışlarımı ondan çekerek savaşçılarıma aramaya devam etmeleri için el işareti yaptım.

"Kralım, buraya kadar geldiğinizi duyunca yanınıza gelip bir ihtiyacınız olup olmadığını sormak istedim. Quany şu an burada değil ve klanda teyzem yönetimde. Ben de sizi görmek istedim" Leydi Cora'yı dinlerken ona bakmamaya özen gösteriyordum çünkü ormanın bu şartlarına hiçte uygun olmayan bir elbise giymişti. Öyle ki yüzlerce savaşçının işi gücü bırakıp kaçamak bakışlarını onda gezdirdiğini görünce vücuduma bir sinir dalgası geldi.

TUĞRA [İNVERNESS 1]Where stories live. Discover now