IGNISER - 3.BÖLÜM - HUZURUN RENGİ

64 15 42
                                    

🔮



Dakikalar saatleri kovalarken, yapabildiğim tek şey başımı iki elimin arasında tutmaktı. Ne kadar süredir hiçbir işe yaramadan burada böylece oturuyordum bilmiyordum ama kaçıyordum, yine.

Konseyde sebep olduğum rezaletten beri Kurtan'ın karşısına çıkamıyordum. Çözümü kaçmakta ve onun uyanmadığı günlerde olduğu gibi yerleşkenin arkasında kalan tepeden gökyüzüne bakmakta bulmuştum. Düşüncelerim o kadar yoğundu ki bir süre sonra bunu da yapamaz hale geldim. Kafamı koparsa mıydım acaba?

Nezka konseyi terk eder etmez Kurtan kendini toparlamış ve profesyonel bir biçimde idareyi eline almıştı.

Yaptığı ilk şey, Köprüye yarın öğlen çıkacağını söylemek olmuştu. Bunu bütün halka ve ona bağlı diğer yerleşkelere de duyurmalarını istemişti. Bir diğer yaptığı şey ise, Kralım sözcüğünü kaldırmak oldu. Ona Kan demelerini istiyordu.

Şaşkın bakışları umursamadan konuşmayı sürdürmüş, hainlerin karar vermek için bir buçuk günü olduğunu söylemişti. Yarın akşam, köprü sonrası hainler sürgün ya da kan yemininde karar kılacak ve kararlarına göre muamele göreceklerdi. Nezka'nın şaşkınlığını üzerinden atamayan ben ve birkaç kişi daha dağılmış bir ifadeyle onu dinlerken Raska oldukça sakindi ve söylediği her şeyi bir bir zihnine kazıyordu. Kurtan konseyin bittiğini duyurduğunda herkes bizi "Katanım, Kanım" olarak selamladı bu kez. Katanım kısmını özellikle Kanım ya da Kralımdan önce söylemeleri dikkatimi çekmişti. Bunu hep yapıyorlardı.

Tonlarca düşüncenin içerisinde bir kere daha boğulurken istemsizce sağıma soluma baktım. Bu kez annem dahi beni yalnız bırakmıştı. Yanımda ne ölü ne diri, kimse yoktu. Belki de üç haftadır ilk kez, gerçek anlamda yalnızdım. Annemin varlığı için ne kadar minnettar olduğumu anlatabileceğim kelimeler olmamasına rağmen, bugün yalnız olmak bana çok iyi geliyordu.

Ama çok uzun sürmedi.

Çimleri yavaş yavaş döven sert adımlar kalbimin teklemesine sebep oldu. Arkamı dönmeden, onun geldiğini bütün hücrelerimde hissettim. Bir territer olup yerin dibine girme isteği yine bütün vücudumu sarmıştı ama, değildim. Kaçacak yerim yoktu. Yutkunup beklemeye başladım.

Büyük cüssesini yanıma, çimlerin üzerine bıraktı. Bir bacağını uzatıp diğerini büktü ve büktüğü dizinin etrafına kollarını doladı.

Hiçbir şey söylemeden biraz etrafı inceledi. Beni nasıl bulduğunu düşünüyordum ki beni fazla merakta bırakmadı.

"Bütün askerler, burada olacağını biliyordu." Dedi karmakarışık bir sesle. Buna kızmış mıydı, üzülmüş müydü yoksa hoşuna mı gitmişti hiçbir fikrim yoktu.

"Saklanmak için güzel bir yer." Demekle yetindim. Kaçmak istediğimi zaten biliyordu. Hafifçe başını sallayıp bir şey demeden oturmayı sürdürdü. Buraya susmaya gelmediğini biliyordum ama bir türlü konuşmuyordu. Benim konuşmamı mı istiyordu? Özür dilememi bekliyor olabilirdi.

Ki bunda sonuna kadar haklıydı.

Elime yüzüme bulaştırmış, bir haini gizlice takip etme şansımızı çöpe atmıştım. Nezka denilen adam kim bilir hangi deliğe girmişti?

Özür dilemek için ağzımı açtığımda, bunu bekliyormuş gibi söze girdi.

"Benim hatam Helena, senin değil. Bunu göremiyor musun?" kaşlarım sonuna kadar çatılırken hafifçe açılmış ağzımı o kapatamadan kapattım. Şaşkınlıktan aşağı düşmüş çenemi yukarı kaldırmayı seviyordu nihayetinde. Ne söyleyeceğimi düşündüm ama kelimeleri bir araya getiremedim.

AY KUŞAĞI SERİSİ : T&M&IWhere stories live. Discover now