IGNISER - 2.BÖLÜM - DURU KARGAŞA

103 16 13
                                    

🔮



Bir insanın beyninin hiç susmaması mı yoksa hiç konuşmaması mı daha tehlikeliydi karar veremiyordum. Aklının içi bomboş olan biri için hayat zindanmış gibi gelirdi hep, ama bu düşüncemi uzunca bir süredir sorgular hale gelmiştim. Asla susmayan bir beynim vardı ve asıl cehennem buymuş gibi geliyordu. Bir an olsun, kendi kafamın içerisinde dahi huzur bulamıyordum. Hiçbir şeyin çözülmediği gibi sürekli yeni bir şeylerin buna eklenmesi de işleri kolaylaştırmıyordu elbette.

Önümüzdeki kıyamete kadar ne düşüneceğim belli olmuştu.

Kurtan'ı ve dünyayı bundan nasıl kurtaracağımı bulmam gerekiyordu.

Beynimi sürekli işgal eden bir başka tehlikeli ok ise, olaylar bu şekilde gelişmeseydi ne olacağını sorgulatıyordu. İhanete uğramasaydım, Captivum'a hiç gitmeseydim ve Kurtan'la hiç tanışmasaydım...

Yaşanan savaş yine yaşanacak mıydı yoksa Kaydu primus olup bize sürpriz mi yapacaktı? Primus olmayı başarabileceğini hiçbir zaman düşünmemiştim, ancak yüzyıllarca deney yapmaktan vazgeçmemeleri, ellerinde sağlam bir temel olduğunu düşünmeme sebep oluyordu. Kimse imkansız için, yüzyıllar harcamazdı.

Kurtan'la başka bir şekilde tanışır mıydım peki? Bunu da hiç sanmıyordum.

Akademi sınırları içerisinde kendi halinde takılan sıradan bir öğrenci olurdum ve Kurtan'ı tanımadan ölüp giderdim. Peki o zaman, Kurtan yine haberci olur muydu?

Kurtan'ın haberci olması, birkaç düşünceyi birbirine bağlıyordu kafamda.

Birincisi, kıyamete yaklaşma sebebimizin Sapkınlar olduğunu ve bunu düzeltme şansının da Sapkınlara verildiğini düşünmemi sağlıyordu. Öylesine biri, şans eseri haberci olamazdı. Bir sebebi olmalıydı. Bizi kıyamete sürükleyen şey, o deneyler olmalıydı.

Ama deneyler durmuş, Sapkınların Primus olma çabası bitmişti. Öyleyse, kıyameti çoktan durdurmuş muyduk yoksa bilmediğim, kaçırdığım bir şeyler mi vardı? Kıyameti durdurduysak bunu nasıl bilecektik ki? Kurtan bir anda, bozkurta mı dönüşecekti? Ya da gerçekten varsaydığım gibi, kıyameti durdurmak diye bir şey var mıydı?

Sorularımın cevabını almayı ne zaman başaracaktım?

Çevremdeki iki kahin bile bu konuda hiçbir işe yaramadığına göre, bir süre sorularıma cevap alma işini rafa kaldırsam iyi olacaktı.

Düşüncelerin beni yiyip bitirmesini engellemek ister gibi başımı iki yana sallayıp ortama geri dönmeye çalıştım. Farah ve Yena sağımda ayaktalardı ve bir şeyler fısıldaşıyorlardı. Kurtan'ın çadırının giriş kısmına yaslı yapılı beden Raska'nın olmalıydı. Suka fenalaştığında onu odasına götürmüş ve Yena'dan yardım istemişti. Daha sonra ise burada toplanmış, beklemeye başlamıştık. Bir şekilde herkes Suka'nın yaptıklarının hemen etki edecek olduğunu düşünüyor olmalıydı. Aksi takdirde hepimizin içgüdüsel bir şekilde çadırda beklemesinin başka bir açıklaması yoktu.

Kalbimin tam üstünde bulunan ve nefesimi sürekli kesen ağırlığın yerinden oynamaya başladığını hissettim. İçimde bir yerler, yavaş yavaş esaretten kurtuluyor gibiydi sanki. Dudaklarımdan içeri girip ciğerlerimle buluşan havanın miktarı arttı. Titrek bir nefes alıp yanıma, Yena ve Farah'a baktım.

"Uyanıyor." Dedim kendimden emin bir biçimde. Nasıl olduğunu bilmiyordum, ama bir şekilde uyanacağını tam içimde hissetmiştim. Oturduğum koltuktan bir ok gibi fırladım ve ait olduğum yere, Kurtan'ın başucuna çöktüm. Elim ışık hızında yine soğuk eliyle buluştu. Diğer elimle yüzüne düşen siyah tutamlardan birini kenara çekip kendimi kara gözlerini görmeye hazırladım. Gözlerim tek bir noktaya odaklanamıyor, heyecanla bütün yüzünü tarıyordu. İçimdeki histen emindim. Uyanacağını hissettiğime emindim.

AY KUŞAĞI SERİSİ : T&M&IOnde as histórias ganham vida. Descobre agora