IGNISER - 1.BÖLÜM - KARA KURDUN ALAMETİ

En başından başla
                                    

Yemini bozduğumuzdan, yerleşkeye taşımı kullanamıyor ya da sochru çağıramıyor olmalıydım. Sonradan öğrenmiştim ki, Kaydu'nun ölümüyle yemin ve onun getirdikleri de ortadan kalkmıştı.

Bütün yerleşkeyi inleten çığlıklarım nihayet birilerine ulaştığında, etrafımızı savaş alanına gitmemiş olan birçok çocuk ve yaşlı sarmıştı. Farah ve Yena da bunlar arasındaydı. İlk iş olarak Kurtan'a, Bayan Mirika'nın verdiği yeşil sıvıyı içirmiştim ve sonrası...

Sonrası tam bir kaostu.

Benim sesimin kısılmasına sebep olan tonlarca çığlığı ve bolca acıyı barındıran bir kaos.

Savaşın üzerinden üç hafta geçmişti ve Kurtan hala uyanmamıştı.

Beni teselli eden tek şey, yaşıyor oluşuydu. Yaşıyordu, nefes alıyordu. Ama gözlerini bir türlü açmıyordu...

Vaktimin neredeyse tamamını onun yanında, kendimi harap ederek geçirmiştim uzunca bir süre. Gözümden akacak daha fazla yaş kalmadığında ise, savaştan sağ kalanların da içerisinde bulunduğu ufak bir grup, üzerime sorumluluklar yüklemeye başlamıştı.

Beni saçma bir biçimde, Kurtan'ın eşiymişim gibi görüyorlardı...

Bunu her düşündüğümde bana ihanet eden kalbim, bir kere daha tekledi. Şimdi bunu düşünmenin sırası değildi. Onun yokluğunda halkıyla ilgilenmeli, uyandığında her şeyin yolunda olduğundan emin olmalıydım.

Kısa süreli bir yürüyüş sonrası, yerleşkenin tam ortasındaki karmaşa görüş alanıma girdi. Bir Igniserin ateş topunu görür görmez sol elimi havaya kaldırdım ve kelimeleri kullanmadan ateş topunu yok ettim. Bütün gözler bana döndü.

Bir süre kararsız bir sessizlik oldu, ardından o tanıdık duygular karşımdaki yüzlere yerleşmeye başladı.

Bir kısmı bana saygı duyarken, bir kısmı benden tiksiniyordu.

Kimin tiksindiğini ve kimin saygı duyduğunu anlamakta ise hiç zorlanmıyordum.

Ateş topunu yok ettiğim Igniser, alev saçan gözleriyle bir süre bana baktı ama hiçbir şey söylemedi. Birkaç gün önce cinnet geçirip yerleşkeyi başlarına yıktığımdan beri benden nefret edenler dahi bir sessizlik takınmışlardı ki buna minnettardım. Yeterince şeyle mücadele ediyordum, bir de onların aptal kavgalarıyla uğraşamazdım.

Bu seferkinin sebebinin ne olduğunu anlayabilmek adına iki elimi belime koyup birinin konuşmaya başlamasını bekledim. Bir süre kimseden bir ses çıkmadığında yıpranmış sinirlerim devreye girdi.

"Konuşun!" hafifçe irkilen bedenler içimde bir yerleri sızlattı ancak üzerinde durmadım. Kralları, onlar için canını ortaya koymuş olan Kurtan bilinçsizce yatarken onların burada didişmesini kabullenemiyordum. Hele ki didişenlerin çoğunlukla Kurtan'a cephe almış kişiler olduğunu bildiğimde.

"Katanım; Hazaka, Kralımızın uyanmamasıyla alakalı bir şeyler söylüyordu." Dedi kafasını yerden kaldırmadan, sağımdaki asker. Bıkkın bir şekilde iç geçirdim.

"Doğruyu söyleyecek misiniz, yoksa başka yöntemlere mi başvurayım?" Sebebin bu olmadığını biliyordum. Bu kavgaları belki yüzüncü kez yaşıyorduk. Dertleri krallarının uyanmaması değildi, uyanmalarından korkmalarıydı.

Kurtan'dan korkuyorlardı.

Kara kurt olduğunu ve onun ne anlama geldiği bilenler, Kurtan'ın uyanmasından korkuyorlardı.

Tehdidim işe yaramış olacak ki, benden nefret eden Igniser sert bir biçimde yere tükürdü ve sonra alev saçan gözlerini bana sabitledi.

"Senden korktuğumu mu sanıyorsun?" dedi tükürür gibi. Hiçbir şey söylemeden kıstığım gözlerimle yüzüne bakmayı sürdürdüm. Benden korkmaması normaldi, benden korkmasını beklemiyordum ya da istemiyordum da.

AY KUŞAĞI SERİSİ : T&M&IHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin