"Hoşgeldin Başak, çoktandır uğramıyordun."

Duygu da buranın çalışanlarından biriydi, bana ettiği tebessüme karşılık yüzümde kas oynamadı. Birkaç saniye boyunca boş boş yüzüne baktıktan sonra yeniden konuşmasına fırsat vermeden soyunma kabinine girdim. İnsanlarla mümkün olduğunca az konuşmaya çalışıyordum, hele hele böyleleriyle şimdiye kadar hiç muhattap olmamaya çalışmıştım. Bu kızı da hiç sevmiyordum. Yalancı pisliğin tekiydi, çevresindekilere iyi davranarak puan toplamaya çalışıyordu. Onun yaptığına şahit olduğum şeyleri düşünürken aklıma yine Buğra geldi. Hırsla sırt çantamı bir köşeye fırlattım. Eğilip içinden boksör şortumu ve atletimi çıkardım, giyinmeye başladım. Bir yandan da kendi kendime söyleniyordum.

"Saçmalığa bak! Resmen hayatımda yer edindi puştperest. Bunların hiçbiri tesadüf olamaz, bu kadarı da fazla. Sürekli karşıma çıkması hiç normal değil."

Belki de öncelerden beri beni takip ediyordu, sadece son günlerde onun farkına varmıştım. Düşündükçe sinirleniyordum, son olarak telefonumu şortumun cebine atıp kulaklıklarımı da taktıktan sonra kabinden çıkıp kum torbasına yöneldim. Başlarda ısınmam gerekiyordu ama artık öyle bir şeye gerek duymuyordum, eldivenleri taktığım gibi torbaya yumruğu geçirdim. Bir tane, ve bir tane daha. Gerçekten de kum torbası rahatlatıyordu, anlık da olsa bir şeyleri unutturuyor ve sakinleşmemi sağlıyordu. Aklıma amaçlarımı, gelecek planlarımı ve başarımı getirdim. Düşünmem gereken tek şey geleceğimdi. Aptal birisi yüzünden tüm günümü harcadığım için kendime kızıyordum, onu düşünmekten okuduğum, çalıştığım hiçbir şeye adapte olamamıştım. Ben bu değildim, yıllarca insanlarla dalga geçtiğim davranışı bugün ben gerçekleştirmiştim. Hayatımda hiçbir yeri olmasa da -ya da ben hayatımda yeri olmadığını sanıyordum- neredeyse tüm günümü onun saçmalıklarını ve yapmaya çalıştığı şeyleri düşünerek geçirmiştim. Kendime onu düşünmeyi yasaklayarak yeniden hedeflerimi ve yapmam gereken şeyleri düşünmeye başladım. Kendimi öyle kaptırmıştım ki iki saat boyunca kum torbasında durmadan çalıştığımı Duygu'nun "İki saat doldu!" diyerek seslenmesiyle farkettim. Derin bir nefes alarak köşede duran havluyla yüzümü sildim ve su şişesinden büyük bir yudum alarak şişeyi bir köşeye fırlattım. Hızlı adımlarla yeniden soyunma kabinine doğru yürümeye başladım. Acele ederek üstümdekileri çıkarıp normal kıyafetlerimi giydikten sonra çıkışa doğru yürüdüm. Tuna o sırada kapıda asılı olan kapalı yazısını çıkartıyordu. Normalde hiç konuşmaya gerek duymazdım ama şimdiye kadar spor konusunda bana çok yardımı olmuştu, ayıp olmasın diye mecburen "Görüşürüz." deyip cevabını aldıktan sonra kapıdan çıktım. Çıkar çıkmaz tenime çarpan soğuk havayla irkildim. Aslında hava normaldi, terli olduğum için çıkan hafif rüzgar üşümeme sebep olmuştu. Adımlarımı biraz daha sıklaştırarak yürümeye devam ettim. Havanın kararmasına az kalmıştı, karanlıkta sokakta kalmam sorun değildi sadece evdeki işlerim ve derslerim geciktiği için sürekli acele ediyordum.

O sırada aniden arkadan sırtıma dokunan bir elle irkildim. Kesin Buğra'ydı, daha fazla dayanamayarak arkamı döndüğüm gibi bağırmaya başladım.

"Aptal mısın se-"

Karşımda yaşlı bir kadın olduğunu farketmemle susmam bir oldu.

"Sakin ol kızım, çantandan yere bir şeyler düştü. Sadece uyarmak istemiştim, bu yeni nesil çok tuhaf."

Hiçbir şey demeyerek birkaç adım ötedeki anahtarlarıma baktım, hızla gidip yerden aldım ve çantama koydum. Belki de bu kadın olmasa bu akşam dışarıda kalacaktım. Yine de beni uyarması onu iyi bir insan yapmaz, değil mi? Pislik insanlar kendilerine genelde iyi sıfatını yakıştırırlar, aslında iyi kelimesini pek sık kullanmamamın sebebi de bu. Sıkıntıyla oflayarak yoluma devam ettim. Kısa bir süre sonra eve gelmiştim, hızlı adımlarla apartmandan içeri girerken merdivenlerde oturan biri dikkatimi çekti. Biraz daha yaklaşınca bir adam olduğunu farkettim, arkası dönük olduğu için kim olduğunu çıkaramıyordum. Umursamayarak asansöre doğru yürümeye başladım. Tam kapısını açmış binecekken birinin bana seslendiğini duydum ve arkama baktım. Buğra. Buradaydı.

Sabır dilercesine tavana bakıp hırsla çantamı yere attım ve asansörün kapısını gürültülü bir şekilde kapattım. Buğra'ya doğru yürürken bileğimdeki siyah lastiklerden biriyle hızlı hareketlerle saçlarımı arkada topladım ve yanına vardığım gibi ne söyleyeceğini beklemeden suratına yumruğu geçirdim. Antrenmanlıydım, işime gelmişti. Yüzünü kaldırıp baktığında biraz daha yaklaşıp bir kere daha vurdum. Sinirli olduğum anlarda ani tepkiler veriyordum, ve çoğu zaman etrafımdaki nesneler zarar görüyordu çünkü şimdiye kadar çevremde hiç insan olmamıştı. Sanırım Buğra sinirimi çıkardığım ilk insan oluyordu. Son vurduğum yumruğun ardından yere düşmüştü, karnına tekmeyi geçirmemek için kendimi zor tuttum. Sinirlendiğimde ruh hastası manyağın tekine dönüşüyordum ve kontrolsüzce zarar veriyordum.

Kalktığı gibi bir kere daha vurmayı düşündüm ama sonralardan fazla zarar verirsem doğru olmaz diye düşünerek bundan vazgeçtim. Yavaşça doğrulup biraz daha yaklaştı ve ellerini ellerime değdirdi. Tenini kendi tenimde hissettiğimde birkaç saniye anlam veremediğim bir şekilde tepkisiz kalsam da hemen kendime gelip ellerimi geriye çektim.

"Bana bak, amacını felan bilmiyorum bana arkadaşlıktan dostluktan bahsetme. Ne yapmaya çalıştığını şimdi burda söyle bir daha beni de kendini de uğraştırma, bana zarar vermeye çalışıyorsan sonuçlarını ağır ödersin."

"Sana zarar verebileceğimi nasıl düşünebilirsin! Şimdiye kadar birilerine karşı kötü bir davranışım bile olmadı!"

O da sinirlenmeye başlamıştı. Harika. Bu kadar gürültüye karşılık huysuz komşulardan birinin kapıdan çıkıp bize söveceğine kalıbımı basabilirdim.

"Zarar vermek istemeyen biri geçmişimi araştırma gereği duymaz. Uğraştırma beni, ne yapmaya çalıştığını söyle sonra siktir git bir daha karşıma çıkma."

"Geçmişte yaşadıklarını araştırdım çünkü..."

"Çünkü ne? Lafı geveleme."

"Çünkü sana aşığım! Öğrendin işte, rahatladın mı? Hakkındaki her şeyi bilmek istedim çünkü seni seviyorum!"

RuhsalWhere stories live. Discover now