12 | SIR

38 9 34
                                    

Şükür ki, bu dersin bitmesine de üç dakika kalmıştı. Ingilizce dersinin blok ders olması benim o kadar sinirimi bozuyordu ki, en sonunda dersi dinlemeyi bile bırakıyordum. En arka sırada oturduğum için başka şeylerle uğraşmam pek de göze çarpmıyordu.

O üç dakika içerisinde öğretmen sesini biraz daha yükselterek hepimizin dikkatini toplamaya çalışmıştı. Ardından tahtaya kitaptan bir kaç sayfa numarası yazıp ödev olduğunu belirtti. Oflaya puflaya sayfaları küçük bir kağıda not aldım. İçimden ödevi yapmayı unutmamayı umuyordum.

Zil çaldığında on dakikalık teneffüs başlamıştı ve ben bir dersi daha atlatmanın verdiği rahatlıkla kitabımı ve defterimi kapatıyordum.

İki sıra önümde iki kızın konuşması dikkatimi çekti. Söyledikleri isim onları çatık kaşlarla dinlememi sağlamıştı.

"Ich bin mir nicht sicher, aber es kann ja sein, dass sie zusammen sind. Ömer hatte zuvor nie eine Freundin." (Emin değilim, ama birlikte olabilirler. Ömer'in daha önce hiç kız arkadaşı olmamıştı.) dedi Angelina adındaki Sırp kız.

Bu Sırp kızları benim gözüme neden bu kadar rahatsız edici ve terbiyesiz geliyorlardı? Bugüne kadar tanıdığım bütün Sırp kızları onları ilgilendirmeyen konulara burunlarını sokmayı çok severlerdi. Gerçekten baş ağrıtıyordu.

Yanındaki hangi ülkeden olduğunu bilmediğim Patricia adındaki sarışın kız da onu onaylarcasına başını salladı ve, "Seit der Schiwoche sind sie unzertrennlich." (Kayak haftasından beri hiç ayrılmazlar.) diye ekledi.

Ardından başını hafif çevirdiğinde bana garip bir biçimde bakan gözleriyle göz göze gelince yutkundum. Benden pek hazzetmedikleri apaçık ortadaydı. Ama niye?

Biriyle arkadaş olmam onların niye canını sıkıyordu? Hem onlara neydi ki? Türk bile değillerdi, Ömer'le aramda olan arkadaşlığı ne cüretle sorgulayabiliyorlardı? Bu insanlar hakikaten çok tuhaftı.

İkisinin iğneleyici bakışlarına daha fazla dayanamayarak başımı eğdim. Masamın üzerindeki not defterimi aldım ve bir şey yazacakmışım gibi kalemliğimden bir tükenmez kalem çıkardım.

Ardından o kızlara çaktırmadan yan gözle baktığımda, birbirlerinin kulağına fısıldayarak konuştuklarını gördüm. Kesinlikle benim hakkımda dedikodu yapıyor olmalıydılar. Bunu tahmin edebilmek dünyanın en rahatsız edici hissiydi.

Benim hakkımda niye kötü düşüncelere sahiplerdi? Acaba bilip bilmeden onlara bir kötülüğüm mü dokunmuş olabilir miydi? Ya da başka bir sebepten dolayı mıydı?

Başımı hiç kaldırmadan defterime alakasız çizimler karaladım. Teneffüsün bitmesini istiyordum. Çünkü niyeyse teneffüste herkesin gözü üzerimdeymiş gibi hissediyordum.



Teneffüsün bittiğini gösteren zilin çalmasıyla Dilara yanıma oturdu. Yalnız oturmak her zaman tercihim olsa da, sınıfımdaki öğrencilerin arasından en çok Dilara'yı sevdiğim için, onun sıra arkadaşım olmasından şikayetçi değildim.

Çok samimi olamasak da kısa sohbetler edebiliyorduk. En son kantinde yaşadığımız bunaltıcı duruma rağmen, Dilara'nın arkadaşı olan Eylem'e karşı da kanım kaynamıştı.

İkisiyle de yakın arkadaş olduğumu zannetmesem de, iyi okul arkadaşı olmuştuk. Eğer onlar da isterlerse seve seve onlarla takılabilirdim.

"Alya..." Dilara'nın adımı söylemesiyle başımı çevirip yüzüne baktım.

Surat ifadesinden bir şeyi dile getirmeye tereddüt ettiğini anlayabilmiştim. Galiba söylemek istediği şey benim hoşuma gitmeyecekti. Ama yine de merakıma yenik düşerek, "Noldu?" diye sordum.

KARŞI KARŞIYAWhere stories live. Discover now