4 | KAZA

88 17 22
                                    

Dördüncü günün sabahı erkenden kayak merkezine gittik. Öğretmenin bugünkü ders programı hakkında anlattıklarını dinledikten sonra teleferiğe binmek için sıraya girdik. İlk gün bize verdikleri kartı bastıktan sonra grubumdan tanımadığım iki kişiyle birlikte bir teleferiğe bindim.

En kenara oturup teleferik yavaşça yukarı çıkarken etrafa baktım, o bembeyaz manzarayı izledim.

En tepede indiğimizde bir köşeye çekilip beklemeye başladık. Öğretmenin ve diğer öğrencilerinde gelmesini beklerken ne kadar yüksek bir yerde olduğumuzu fark ettim. Çıktığımız bu dağ fazla yüksek ve dikti.

Öğretmenimiz bugün siyah bölgede kayacağımızı söylemişti. Siyah bölge en zorlu bölgeydi. Yokuşlar fazla dikti ve çok fazla orman yolu vardı.

Korkuyla karla kaplı olan orman yollarını inceledim. İnce ve uzun yollardı. Ve bitiş noktasına kadar yolun kenarı sadece büyük bir uçurumdan ibaretti.

Öğretmen hangi akılla bu bölgede kayabileceğimizi düşünmüştü? Buradan bakmak bile tüylerimin ürpermesine sebep oluyordu. Bitiş noktasına varmamız yaklaşık yarım saatimizi alırdı. Yarım saat boyunca buna nasıl dayanacaktım?

Grubumuzun sayısı tamamlandığında bir kaç öğrenci benim aklımdan geçirdiklerimi öğretmenin yüzüne söylüyordu. "Herr Professor! Wie sollen wir bitte hier Schifahren?! Unmöglich!" (Profesör! Biz burda nasıl kayak yapacağız?! İmkansız!) dedi mavi gözlü sarışın bir çocuk.

"Was zum Teufel!" (Lanet olsun!)

"Ich möchte nicht. Ich habe Angst!" (Ben istemiyorum. Korkuyorum!)

"Entspannt euch, Kinder! Wir werden uns langsam bewegen. Es gibt nichts zu befürchten. Ich glaube an euch, ihr werdet diese schwarze Region sogar sehr leicht schaffen!" (Sakin olun, çocuklar! Yavaş yavaş ilerleyeceğiz. Korkulacak bir şey yok. Size inanıyorum, siz bu siyah bölgeyi bile kolaylıkla geçeceksiniz!) diyerek bizi motive etmeye çalıştı. Ama sadece saçmalıyordu! Ben deli gibi korkuyordum.

Öğrencilerden biri heyecanlanarak kolunu kaldırdı ve teleferiklerin olduğu tarafa işaret etti. "Die andere Gruppe ist auch da!" (Diğer grupta burda!) dedi sevinçle. Bahsettiği grup ikinci iyi olanlar grubuydu. Bizim gibi.

"Ja, sie werden sich uns auch anschließen. Wir können uns gegenseitig im Auge behalten, da wir mehr sind. Es gibt keinen Grund zur Angst." (Evet, onlar da bize katılacaklar. Daha kalabalık olacağımız için birbirimze göz kulak olabileceğiz. Bu yüzden korkmanıza gerek yok.) dedi öğretmen.

Yanımıza doğru yaklaşan grupta sınıfımdan bir kaç kızı görünce rahatladım. Ama bana bakmadılar bile. Beni fark etmeden kendi aralarında takılıyorlardı. Bana bakmadıkları için onlara selam vermekte istemedim.

Yakınımda duran iki erkeğin konuşması dikkatimi çekti. Takmış oldukları kayak gözlükleri yüzünden kim olduklarını anlayamamıştım ama Türkçe konuşuyorlardı.

"Yarışacağız değil mi, moruk?" dedi yeşil montlu olan.

"Nesine?" diye sordu siyah montlu olan.

"Nesine olsun?"

"Getirdiğin bütün Redbull'lar benim olacak."

"Eğer kazanırsan! Tabiki de ben kazanacağım ve bana on kutu Redbull borçlu olacaksın." dedi yeşil montlu gururlanarak.

"Tamam lan anlaştık!" Siyahlı gaza gelmişti belli ki.

"Tamam anlaştık!"

İkiside gülerek el tokalaştılar ve sert bir şekilde sarıldılar. Onları kıskanmıştım doğrusu. Bende böyle bir dostluk isterdim. Böyle rahatça konuşabileceğim, şakalaşabileceğim, yarışabileceğim ve iddiaya girebileceğim bir arkadaşlık isterdim.



KARŞI KARŞIYAWhere stories live. Discover now