5 | BİRAZ KENDİNDEN BAHSET

74 15 32
                                    

Ömer kendini yere bırakır bırakmaz rahatladığını gösteren sesli bir soluk verdi. Bedenine sardığım bacaklarımı ondan çekince bende yere oturdum ve arkamdaki ağaca yaslandım.

Ayakkabılarım olmadığı için ayaklarım buz kesilmişti. Salya sümük ağladığım için iğrenç bir hale gelen ıslak yüzümü ceketimin koluyla sildim. Üzgün bakışlarımı Ömer'e diktim.

O ise hala kendini toparlamaya çalışarak gözleri kapalı bir şekilde başını arkaya atmıştı. Kaygıyla onu izledim. Ona yardım etmek istedim, ama asıl yardıma ihtiyacı olan bendim.

"Sen git." dedim.

Kaşlarını çattı. Şaşkınlıkla yüzüme baktı. "Ne saçmalıyorsun sen?" dedi öfkeli bir sesle.

"Ben yürüyemiyorum. Sen git yardım çağır. Ben beklerim." dedim bakışlarımı kaçırarak. Sesim çok yorgun çıkmıştı.

Seslice ofladı. "Öyle bir şey yapmayacağım. Beraber çıkacağız burdan." dedi kararlı bir tavırla.

Başımı hayır anlamında salladım. "Seni kendimle birlikte burda kalmaya mecbur bırakamam. Lütfen beni dü-"

"Sus! Beni mecbur bıraktığın falan yok! Seni bu dağın başında bir başına bırakıp nereye gitmemi istiyorsun? Tamam, belki sorunlu biri olabilirim, ama yaralı bir kızı yalnız bırakıp gidecek kadar da acımasız değilim."

O sinirle aklındakilerini dile getirirken ben hipnotize olmuş bir şekilde onun mimiklerini ve hareketlerini izliyordum.

Sanki öfkelendiğinde garip bir enerjisi vardı. Evet, fazla öfkelenince korkunç görünüyor olabilirdi ama bu öyle değildi. Bu hal hareketleri daha çok... hoş gibiydi... ne deniyor ki... çekiciydi.

"Hem kim bilir, bir yaban domuzu veya bir ayı çıkabilir karşına. Ormanın içindeyiz sonuçta." dediği an kaşlarım havalandı. "Ne?!"

Şoka girmiş yüz ifademi gördüğünde dudaklarını kıvırdı. Yaban domuzu veya ayı mı? Ciddi miydi? Olabilir miydi gerçekten? Yok canım, sadece beni korkutmaya çalışıyordu kesin.

"Dalga geçme benimle. Hiç komik değil!" dedim sert bir ses tonuyla. Beni korkutmaya çalışıp, bunu alay konusu edinmesi hiç hoş değildi.

"Niye dalga geçeyim ya ben seninle. Kendim hiç görmedim ama bir kaç tehlikeli hayvan kesin vardır."

"Önümüze çıkarlarsa bize zarar verirler mi? Bir ayı bir insanı isterse paramparça edebilir diye duymuştum."

"Hayır bize zarar veremezler. Sana verirler. Ben çoktan kaçmış olurum." dedi ve ardından sesli bir kahkaha attı.

Donuk bir şekilde yüzüne baktım. Komik olan şey neydi ki bu kadar gülüyordu? Benim ölme riskimin yüksek olması kahkaha atılabilecek bir şey miydi?

Gülmesi yavaş yavaş azalırken en sonunda ciddi bir ifadeyle baktı yüzüme. "Korkma. Ayılar ve domuzlar bizi bulmadan biz otele dönmüş oluruz. Yanında telefonun var mı?" diye sorduğunda olumsuz bir şekilde başımı salladım.

"Benimki cebimden düşmüş." dedi.

"Benimkide çantamın içinde kaldı." dedim üzgünce. "NE?!" Sesi o kadar yüksek çıkmıştı ki koca ormanın içinde yankılanmaya başlamıştı.

"Çantamın içinde kaldı. Çantam yok." dedim ince bir sesle onu sakinleştirmeye çalışarak.

"Lan! Telefonunu da çantanla beraber mi bıraktın uçurumda?!" diyerek sesini yükseltti. O an yaptığım salaklığın farkına yeni vardım. Ellerimle yüzümü kapatıp yaptığım hatanın acısını çekmeye başladım.

KARŞI KARŞIYAWhere stories live. Discover now