7 | İÇİMDEN GELDİ

59 16 26
                                    

- Yazarın anlatımıyla -

"Können bitte alle kurz herschauen und mir gut zuhören!" (Lütfen herkes buraya bakıp beni iyi dinleyebilir mi!) diye seslendi gezi sorumlusu olan öğretmen. Yemekhanenin içindeki masalara grup halinde oturmuş olan öğrenciler yorgun ve uykulu yüzlerini öğretmene çevirdi ve dikkatlice dinlemeye başladı.

Ömer ise öğretmenin ne diyeceğini tahmin edip yaslandığı sandalyede hiç doğrulmadan kısık gözleriyle önüne bakıyordu.

Otele gece yarısı döndüğü için fazla uyuyamamıştı ve bu yüzden sabah bir kaç saatlik uykusundan uyandığında tıpkı bir zombi gibi ortalıkta geziniyordu. Atlattıkları kazanın ardından doğru düzgün dinlenme fırsatı bile bulamamıştı ki o an tek düşündüğü şey odaya geri dönüp devam uyumaktı.

"Wie ihr alle mitbekommen habt, hatten zwei eurer Klassenkameraden gestern einen schrecklichen Unfall. Wir waren alle sehr beängstigt und besorgt, aber zum Glück ist alles in Ordnung. Ich wünsche den Ömer, der schon wieder in ein falsches Ereignis verwickelt ist... und unserer Schülerin, Alya, die leider ihr Bein verletzt hat, gute Besserung. Ich hoffe, dass wir von nun an vorsichtiger sein werden und einen solchen Unfall verhindern können." (Hepinizin bildiği gibi, dün iki sınıf arkadaşınız talihsiz bir kaza geçirdi. Hepimiz çok korktuk ve çok telaş ettik, ama çok şükür ki her şey yolunda. Her zaman ki gibi yine bir olayın içine karışmış olan Ömer... ve maalesef bacağını sakatlamış olan kızımız Alya'ya geçmiş olsun diyorum. Umarım bundan sonra daha dikkatli oluruz ve bir daha böyle bir kazanın yaşanmasını engelleyebiliriz.)

Öğretmen üzgünce öğrencilere bu durumu bildirirken erkeklerin masasındaki öğrenciler Ömer'le dalga geçercesine bir sürü soru soruyorlardı. Herkes kendi aralarında duyduklarının şaşkınlığı içinde fısıldaşırken, Dilara sesli bir şekilde öğretmene bir soru sordu.

"Herr Professor! Und wo ist die Alya jetzt? Gestern Nacht war sie gar nicht im Zimmer." (Profesör! Peki Alya şimdi nerede? Dün gece odada bile değildi.)

Herkes yine sessiz sedasız bir şekilde öğretmeni dinliyordu. "Wie gesagt, Alya hat sich am Bein verletzt. Nach dem Unfall wurde sie direkt ins Krankenhaus gebracht und wurde danach von ihrem Vater abgeholt." (Dediğim gibi, Alya bacağını sakatladı. Kazadan sonra doğrudan hastaneye kaldırıldı ve ardından babasıyla birlikte evine döndü.)

"Abi cidden kızı saatlerce sırtında mı taşıdın?" diye fısıldadı Berke, yüzünde pis bir sırıtışla Ömer'e doğru yaklaşırken. Ömer uyku akan gözleriyle ters ters yanındaki arkadaşına baktı.

Berke'nin, onun yaptığı bu iyilikle günlerce dalga geçebileceğini düşünüp hiç bir cevap vermedi ve sustu.

Ömer, hiçbir şekilde Alya'yı zora düşürmek istemiyordu. Çünkü biliyordu, eğer arkadaşları ufacık bir olayı yanlış anlarlarsa, bütün okul o belalı çocuğun bir kız arkadaşı olduğunu sallayıp Alya'yı üzeceklerdi.

Ömer bugüne kadar hiç bir ilişkiye girmemişti. Ama biliyordu, çoğu öğrencinin sadece küçük bir açığını öğrenmekle böyle bir yalanı ortaya çıkarabileceğini.

Belki de yalnızca bu sebepten dolayı uzak duracaktı Alya'dan. Halbuki içindeki ses ona yalvarıyordu o kızla arkadaş olması için.

Hiç arkadaşı olmadığı için üzülen o kızı mutlu etmek, gözlerindeki, yalnızlığın belirtisi olan o üzgün bakışlarını gidermek için arkadaşlık kurmak isterdi onunla. Ama Alya'nın üzüleceğini bildiği sürece yapmayacaktı böyle bir şeyi. Uzak duracaktı ondan.

KARŞI KARŞIYAWhere stories live. Discover now