26.Bölüm: Şüphe

Start from the beginning
                                    

Han, Zeren'in bindiği araba gidene kadar yanağındaki eli, yüzünde silinmeyen bir gülümsemeyle bakıyordu. Ancak araba gözden kaybolunca bu gülümseme anında soldu. Yüzündeki ifade dondu. Hiç düşünmeden arkasındaki kapıyı kapatıp bahçe kapısına ilerledi. Hızlı adımlarla sokakları geçti. Daha erken saatlerde oldukları için dışarıda birçok insan vardı, alfalarını gören insanlar selam vermişti ama Han hiçbirinin selamını almadan yürümeye devam etti. Gideceği yer biraz şehrin dışında kalan bir evdi, ona rağmen arabasına binmedi.

Han bir saatlik yolu yarım saatten daha az bir vakitte bitirdi. Eve ulaştığında evin ışıkları yanıyordu, evdeydi. Han karşısındaki küçük, tek katlı eve baktı. Fazla düşünmeden evin küçük bahçesine girdi.

Evin kapısına ulaştığında daha o kapıyı çalmadan kapı açıldı. Ona kapıyı açan yaşlı kadın şaşırmamıştı, Han'a bakıp gülümsedi. "Sizi daha erken bekliyordum," dedi kadın. Sonra geriye çekilerek Han'a içeriye girmesi için alan tanıdı. Han yavaşça içeriye girdi.

Yaşlı kadın kapıyı kapattıktan sonra arkasını dönüp Han'a baktı, yüzündeki samimi gülümseme bir anlığına bile solmadı. "Sizden son bir şey isteyebilir miyim?" dedi. Evde ikisinden başka kimse yoktu. Eşini kaybetmişti, hiç çocuğu da olmamıştı. Eşi öldükten sonra da buraya kalmaya devam etmişti. Çünkü o kahindi ve burada öleceğini biliyordu. Kaçmadı, bu anı kendi isteğiyle bekledi, geleceğini değiştirmek istemedi ve sonunda beklediği an geldi.

"İste." Han'ın soğuk sesi kadının yüzündeki gülümsemenin donmasına sebep olmuştu. Karşısındaki adam, marketteki adama benzemiyordu. Yüzünde hiçbir mimik oynamıyordu, hiçbir vicdan belirtisi göstermiyordu. Tek düşündüğü kadını öldüğünden emin olduktan sonra evine dönmekti. Bir an önce işlerini halledip merkeze dönmeyi düşünüyordu, kaybeden birkaç dakikası bile yoktu.

"Beni acısız bir şekilde öldürür müsünüz?"

"Yanımda silah yok," dedi Han. Sonra kadının konuşmasına izin vermeden pençelerini çıkarttı. Kadın nasıl öleceğini zaten biliyordu ama değiştirmek istemişti. Geleceğinde bir tek ölüm şeklini değiştirmek, daha az kanının aktığı bir ölüm istemişti.

Han'ın uzayan tırnaklarını farkeden kadın gözlerini kapattı. Sırtını arkasındaki kapıya yaslarken ona yaklaşan Han'ı hissedebiliyordu. Han kadına yaklaştığında  "Bir sırrı üç kişi biliyorsa, sır olmaktan çıkar," dedi. Sonra tırnaklarını kadının boynuna sapladı. Kadının acıdan gözleri açıldı. Han hiçbir vicdan belirtisi olmadan tırnaklarını daha derine batırdı. "Üzgünüm," dedi ama sesi hiç de üzgün gibi çıkmamıştı. "Onları korumak zorundayım. Bu zamana kadar kimseye söylemediğin içinde teşekkür ederim," dedi. Kadının boynuna sapladığı tırnaklarını tamamen çıkartıp kadına baktı. Bedenini çok zor ayakta tutuyordu. Daha fazla kıvranmasını istemediği için son bir darbe vurdu kadına. Elini kaldırıp boğazını boylu boyunca çizdi. Kadının kanı duvara sıçrarken, yaşlı kadın bu son darbeyle yere yığıldı.

Han büyük bir soğuk kanlılıkla kadının bacağından tuttu, onu sürükleyerek kapının önünden çekti. Sanki hiç birini öldürmemiş gibi kapıyı açtı ve evden öylece çıktı.

Han kendi evine gidene kadar onun elindeki kanı insanlar farketmişti ama kimse sormaya cesaret edememişlerdi. Han kendi evine gittikten sonra Kuzey'i aradı. Ceseti yok etmesini, kimsenin onu öldürdüğünü farketmemesini söyleyip kapattı.

Kadının zaten burada hiçbir akrabası yoktu. Bu yüzden işleri daha kolay olmuştu. Oldukça yaşlı bir kadın olduğu için kendi bölgesine gitmek istediğini söyleyerek olayın üzerini kapattılar.

Han'ın bu olayı gizlemesinin tek sebebi de halkın sorgulamamasıydı. Çünkü kadın burada sevilen, kimseye zarar vermeyen birisiydi. Onu öldürdüğünü anladıkları an bunu sorgulayacaklardı. Han'ın şu sıralar başında yeterince bela vardı, bir de bu kadın yüzünden halkı ile uğraşmak istemiyordu.

NARYAWhere stories live. Discover now