30.Bölüm: Ayrılık

2.7K 298 253
                                    

Kubai sınırlarında bu sefer kasvetli bir hava yoktu. Simsiyah ormanlarının rengi değişmişti. Temizlenmişti. Daha iyi durumdaydı. Han ile beraber yeni ağaçlar, çiçek tohumları dikmiştik. Zaten ben gelmeden önce baya dikmişlerdi ama Han bir kısmı bilerek bize ayırmış birlikte dikmek istediğini söylemişti. Ayırdığı yerin en sevdiği orman olduğunu da belirtmişti.

Geldiğim ilk iki günü birlikte geçirmiştik. Sonra Han eğitime katılmak zorunda olduğunu söyleyerek sabahın erken saatlerinde evden çıkmaya, gece geç saatlerde de eve dönmeye başlamıştı. Bazen sabah gittiğini görmüyordum. Ama akşamları o gelene kadar uyumuyordum. Onun gelmesini bekliyordum. Geldiğinde de zaten çok yorgun ve uykusuz olduğundan fazla vakit geçiremiyorduk.

Han her gece eve döndüğünde önce neden uyumadığım hakkında beni azarladıktan sonra bir şeyler yapmayı teklif ediyordu ama uykum var yalanını söyleyerek onu reddediyordum. Çünkü sadece birkaç saat uyuyup geri kalkıyordu. Bir de benim yüzümden uykusuz kalmasını istemiyordum.

Her gece az kaldığını söylüyordu. Uykulu sesiyle biteceğini söylüyordu...

Yanında olursam her şeyi bilirim, iyi olduğundan emin olurum sanmıştım ama yanılmıştım. Çünkü Han bana hiçbir şey anlatmıyordu. İyiyim diyordu ama hiç iyi gibi de durmuyordu. Sadece doğru düzgün uyumadığını biliyordum. Onun haricinde yemek yiyor mu, canı acıyor mu, zorlanıyor mu, üzgün mü, mutlu mu... bunların hiçbirini bilmiyordum. Sorduğum zaman yalan söylüyordu. Yalan olduğunun farkındaydım. Beni yalnız bıraktığı için sürekli özür diliyordu. Ama ben ondan hiçbir zaman bir özür beklemiyordum. Sadece iyi olduğundan emin olmak istiyordum...

Evde tek başıma vakit geçirmek zor değildi. Zor olan hiçbir şey bilmemekti...

İki hafta birbirimizi çok az görmemizle, sadece sarılarak uyumakla geçmişti. İki hafta sonunda ise uyandığımda boş bir yatakla değil, Han'ın güçlü kolları arasında uyurken bulmuştum kendimi. İki hafta çalıştıktan sonra iki gün yanımda kalacağını söylemişti.

Onun kolları arasından çıkmakta hiç zorluk çekmemiştim. Buraya geldiğimden beri beni eskisi gibi sarıp sarmalamıyordu. Tutuşu eskisi kadar güçlü değildi. Yorgundu. Bana sıkı sıkı sarılamayacak kadar yorgundu. Kendini yatağa attığı gibi gözleri kapanıyordu. Benimle biraz daha konuşmak için kendisini zorluyordu ama dayanamıyordu.

Yatakta oturur pozisyona gelip iç çekerek ona baktım. Belki gittiğini görürüm diye erken kalkmaya alıştığım için saat henüz çok erkendi. Bugün eğitime gitmeyeceğini bildiğinden onu rahatsız etmek istemedim. Olabildiğince yavaş hareket ederek yataktan indim. Giyinme odasına açılan kapıya ilerlerken parmak uçlarımda yürümüştüm. Buraya geldiğimizden beri Han'ın uykusu da çok hafifti. Merkezde kimseye güvenmediği için rahat uyumadığını düşünmüştüm ancak Kubai'ye döndüğümüzde de bu durum değişmemişti. Han kendi şehrinde bile rahat değildi. Rahat uyuyamıyordu...

Yavaşça kapıyı açarken bir gözümde Han'daydı. Onu uyandırmamak için büyük bir çaba sarfediyordum. Oysaki buraya ilk geldiğim zamanlar çok derin uyuduğu için hiçbir şey duymaz, ben de çok rahat hareket ederdim. Onun bu halleri beni fazlasıyla üzüyordu. Bir an önce bu durumdan kurtulmak istiyordum. Kimse zarar görmeden, özellikle de Han zarar görmeden.

Kapıyı Han uyanmadan açmayı başardığım da geri kapatmadım. Hızla tuvalete girip işlerimi hallettikten sonra çıktım. Giyinme odasındaki boy aynasından kendime bakıp saçımı topladım. Dün duş aldığım ve saçımı kurutmaya üşendiğim için saçım hala nemliydi. Üzerimde Han'ın aldığı beyaz eşofmanlardan birisi vardı. Buradan gittiğimde hepsini yanıma almıştım ancak geri döndüğümde daha fazlasıyla karşılaşmıştım.

NARYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin